76. CANNES Film Festivali’nden (2023) İlk İzlenimler ve Festival Tarihine Bakış

Bu yıl 76.’sı düzenlenen Cannes Film Festivali, yıllardan beri uzaktan da olsa hayranlıkla takip etmeye çalıştığımız, sadece Avrupa’nın değil tüm dünyanın en köklü festivallerinden biri. “Köklü” sözcüğünü şu örnekle açıklayalım; 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi nedeniyle (festivalin açılış günü tam da 1 Eylül olarak tasarlanmıştı, Almanya’nın Polonya’ya girdiği tarih) düzenlenemeyen ilk festivalin onursal üyesi, Louis Lumière’den başkası değildi. Savaşın bitişini takiben, festival ilk kez 1946’da düzenlenmiş oldu ve özellikle 1950’li yıllardan itibaren, sinemanın kalbinin attığı en temel yerlerden biri haline geldi. Ancak bu yazımızın konusu biraz farklı, zira Dial M for Movie’nin kurucu yazarlarından Burcu Meltem Tohum basın akreditasyonu alarak 15 Mayıs’ta yani geçtiğimiz Pazartesi günü Cannes’a vardığından bu yana, yıllardır uzaktan takip ettiğimiz festivale daha yakından bakma fırsatı bulduk ve bizi şaşırtan birçok bilgiye ulaştık. Bu meşhur festivalin bilinmeyen yönlerine hep birlikte bakalım.

Fotoğraf: ©️ 2023, Burcu Meltem Tohum

Festivalde Film İzlemek

Bu kadar beylik bir ara başlık atma nedenimiz çok basit: Eğer herhangi bir düzeyde, herhangi bir akreditasyonunuz bulunmuyorsa, Cannes’da film izleyemiyorsunuz (!) Yani Fransa’nın Cannes şehrinde yaşayanlar, bu güzel liman şehrinin sakinleri, “şehrime festival gelmiş!” coşkusunu 2009 yılından beri yaşayamıyor. Basın, film endüstrisi veya farklı türde bir akreditasyona sahip olmayan bir sinemasever için Cannes, 2009 yılından bu yana, pek bir şey ifade etmiyor. Bu belki de hiçbir festivalde karşılaşılmayan, oldukça tuhaf bir durum olsa da, Cannes Film Festivali’nin olağanüstü büyüme hızı nedeniyle benzer kararlara gidilmiş olması muhtemel. Festivalin daha dördüncü yılından, diğer bir deyişle düzenlenemeyen 1948 ve 1950 yıllarını saymazsak 1951’den itibaren Cannes gazeteciler, yönetmenler, oyuncular ve sinemaseverler tarafından yere göğe sığdırılamayan bir etkinliğe dönüşmüş. Ancak tamamen farklı sebeplerle.

Fotoğraf: ©️ 2023, Burcu Meltem Tohum

Çehre Değiştiren Festival

1950’li yılların başından itibaren sistemli bir şekilde düzenlenmeye başlanan festival, başta Hollywood olmak üzere Dünya’nın dört bir yanından gelen sinemacılar ve oyuncular için adeta her yaz tekrar görüşmek için can attıkları bir yaz aşkı halini almış. 1950’lerde ve sonrasında Gina Lollobrigida, Sophia Loren, Orson Welles, Kirk Douglas gibi isimler (kaynak: Cannes Le Festival, Claude-Jean Philippe, 1987) festivalin vazgeçilmez müdavimleri haline gelmişler. Grace Kelly müstakbel eşi Monaco Prensi ile tesadüfen Cannes’da tanışırken, sahilde ise gazetecilerle futbol oynayan bir Kirk Douglas görüntüleniyordu. Halk gösterimlere katılabiliyor, “sıradan” insanlar büyük sinema yıldızlarıyla bir kahve etrafında sohbet edebiliyor, sahilde kısa bir yürüyüş yapabiliyorlardı (kaynak: festivalin eski direktörlerinden Gilles Jacob ile 2012’de yapılan bir röportaj).

Fotoğraf: ©️ 2023, Burcu Meltem Tohum

Ne var ki yıllar geçtikçe Cannes festival yönetimi ister istemez önlemler almak zorunda kaldı, bir yandan gösterimlere katılacaklar sınırlanırken diğer yandan da festival süresi boyunca kentin toplu taşıma, ulaşım ve polis kontrolü gibi birçok yetki alanına müdahale ediliyordu. 1984 yılında gazeteci Yves Mourousi’nin bir fikri üzerinden meşhur “Cannes Merdivenleri” (Kırmızı Halı’yı takiben çıkılan 24 basamak) ritüeli başlatıldı, asıl amaç 1940’larda sırf bu festival için inşa edilen Palais des Festivals (Festival Sarayı) binasına girişleri daha kontrollü hale getirebilmekti. Sonuç olarak günümüzde eğer festivalin Açılış Töreni’ne veya önemli yıldızların Festival Sarayı’na giriş yaptığı bir saate denk gelirseniz, A noktasından B noktasına ulaşmanız, bazı yolların polis kontrolüyle kapatılmış olması nedeniyle pek kolay olmayacaktır. Dahası, Kırmızı Halı’yı izlemek isterseniz de bu ancak sinema salonlarına yansıtılan görüntüler üzerinden mümkün. Pedro Pascal ile sahilde yürüyüş yapmayı da listenizden silebilirsiniz.

1960’lardan 2 kare: Cannes’ın festival döneminde nispeten boş sahillerinde dolaşan bir Sophia Loren, sağda ise “Leopard” (1963) filminin ekibi: Luchino Visconti, Burt Lancaster ve Claudia Cardinale.

Kurallar ve Hiyerarşi

Her festivalde belirli kurallar olmak zorunda ancak Cannes’ın festival yönetimi olarak uzun yıllardan beri sert kurallar uyguladığı aşikar. Örneğin Kırmızı Halı etrafında veya Grand Palais’nin akşam gösterimlerinde seyircilerin mutlaka smokin veya gece elbisesi giymesi zorunlu. Üstelik hala uygulanan bu kural 1949’dan bu yana geçerli, o yıl Erich von Stroheim ve Georges Guétary’nin festivale smokin ile gelmelerinden bu yana, bu kural değişmemiş (kaynak: Cannes Le Festival, Claude-Jean Philippe, 1987). Bu noktada elbette Picasso’nun 1953 yılında festivale katıldığında, 24 basamağı giydiği bir koyun postuyla çıktığını da hatırlatalım (kaynak: Wikipedia). Teşekkürler Picasso. Kurallar demişken yönetim eleştiriye de pek sıcak yaklaşmıyor: 1957 yılında, henüz 400 Darbe’yi (1959) çekmemiş bir François Truffaut, kaleme aldığı bir yazıda festival yönetimini sert bir dille eleştirince, 1958 festivaline davet edilmez. Günümüzden verilebilecek ilginç bir örnek de, festivalin resmî YouTube kanalındaki videoların yorumlara kapalı olarak yayınlanması.

Fotoğraf: ©️ 2023, Burcu Meltem Tohum

Günümüzde çok sıkı olarak uygulanmasa da [1], biletlerin basın mensuplarına dağıtılması ve salonlara giriş sıraları konusunda da kurallar mevcut. Festival yönetiminin “kimin hangi önemli sinema olayına tanıklık edebileceği” konusunda söz sahibi olması ve bazı yaptırımlar uygulaması da Cannes’ı diğer festivallerden ayıran bir garabet. Bu durumun günümüze yansımasına örnek olarak büyük ihtimalle sadece online olarak ayırtılabilen bazı biletlerin anında tükenmesi verilebilir. “Anında” derken kast ettiğimiz dakikalar veya saniyeler bile değil. En fazla 1-2 saniyede “Biletler Tükendi” ifadesiyle karşılaşmak, Kırmızı Halı’nın yanından bile geçememek ve yönetmenlerle röportaj şansı tanınmaması, an itibariyle Cannes’da bulunan Burcu Meltem Tohum’un deyimiyle, insanın kendini “festivaldeymiş gibi hissetmesine engel olan” bir atmosfer yaratıyor.

Tam da ülkemizin içinden geçtiği böylesi kritik bir dönemde, dünyaca ünlü Cannes Film Festivali’ni yerinde takip edebilmenin değerinin farkındayız dolayısıyla bu bir “söylenme yazısı” değil kesinlikle, ancak festivalin pek göz önünde olmayan yönlerini de sizlerle paylaşmak istedik. Biz her zamanki gibi internet hızımızı sonuna dek kullanarak, reflekslerimizi zorlayarak birçok filme bilet bulmaya ve hem eleştiri yazılarımızı hem de festivalden haberleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz. Bol filmli günler!

H. Necmi Öztürk

İlgili yazı: Gerçekleştirilemeyen 1939 Cannes Film Festivali


[1] Güncelleme: 18 Mayıs’ta, yani bu yazının yayınlanmasını izleyen günde Burcu Meltem Tohum, katıldığı bir basın toplantısında “genç olduğu gerekçesiyle” salonun belli bir bölgesine yönlendirilmiş. Anlaşılan basın toplantılarında salonlara giriş hiyerarşisi (kuralları 1920’lere ait olsa da) hala uygulanıyor.

Bir Cevap Yazın