2019 yılında televizyon dünyasında yerini alan, Tony Basgallop ve M. Night Shyamalan’ın oldukça başarılı çalışması Servant serisinden sonra, en azından televizyon dünyasında, “gizemli bebek” etrafında gerilim yaratma seviyesinin üst düzeye çıktığı söylenebilir. Daha çok televizyon dizilerinde kendini gösteren Sanaa Hamri’nin yönetmenliğinde gerçekleştirilen American Horror Stories’in Ba’al adlı bölümü iyiliği, kötülüğü, gizemi veyahut şeytanları kendince yorumlamaktan uzak, kendi merkezine sıkışmış bir görsel akış.

Amerikan Hikâyesi Olmayan Bir Hikâye
Bereket tanrısı olarak bilinen Ba’al, aynı zamanda göklerin efendisi olarak tanınmasıyla fırtına tanrısı sıfatını da içinde barındırır. Sinema dünyasında onu daha çok bir şeyin asıl sahibi, efendisi rolünde görürüz ve bu kullanım onu göklerden toprağın yakınına doğru çeker. Mitolojiye göre Ba’al’ın yeraltı tanrılarından biri olan, kısırlık ve ölüm saçan Mot ile aralarında büyük bir çekişme vardır. Öyle ki aralarındaki bu çekişme yedi yıllık bir savaşın döngüsünü başlatır. Dolayısıyla Ba’al’e yapılan tapınma ritüelleri sonrasında ancak yedi yıl sonra bereketin ya da doğurganlığın yüzeye çıkıp çıkmadığını görebiliriz. Ancak American Horror Stories, mitin bu kısmına hiç girmeyerek Ba’al’i simgeleyen bir biblo ile antik bir ortam yaratmaya çabalar. Öyle ki bölüm boyunca sadece bu temsili biblonun hikâyede takıntı haline getirilmiş versiyonunu izleriz. Öte yandan sözde Ba’al’in yardımıyla doğan bebeğin Rosemary’nin Bebeği’ne benzer herhangi bir durumu da söz konusu değildir.

Doğurganlık bir anlamda bereketin simgesi olarak ele alınacak olursa bebek dünyaya geldikten sonra ne simgesel bir bereketle ne de onun zıddı olan kıtlık ile karşılaşıyoruz. Dolayısıyla bu bölümde tamamen Ba’al, Ba’al’in kendisine karşı çıkıyor. Bu anlamda bölümde kendini tekrar eden bir monolog havası da hâkim. Bunun yanı sıra Ba’al’in yalnızca doğurganlık ve bereket tanrısı olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Kendisine atfedilen bu özellik sadece mitinin bir parçası, ancak asıl yanı değil.

Klasik Bir Bebek Anlatısıyla İzleyici Uyutulabilir mi?
Bölümün vaat ettiği ciddi gerilim hikâyesi bölümün hemen yarısında maskesini indirirken baştaki ağır başlılığından da ciddi anlamda ödün veriyor. İsmi itibariyle bölüm temiz bir gerilim anlatısı sunacağının sözünü veriyor gibi görünürken, bölümün sonunda klasik bir Netflix serisi mizahına göz kırpmasıyla, bu sözünü yerle bir ediyor. Tembelce yazılmış olan anlatı, herhangi bir korku / gerilim filminde bulabileceğiniz görüntülerin basitleştirilmiş bir toplamı gibi. Bölüm, hem Ba’al mitine sırtını dönmüş haliyle, onu hiç araştırmamış olmasıyla hem de ritüel kavramından oldukça uzakta bir köşe kapmaca oyunu sunuyor ve sadece bu hileli senaryosuna güveniyor.

Kişilikten Yoksun Karakterler
American Horror Story: Cult sezonuyla AHS ekibinin bir parçası haline gelen Billie Lourd’u bu bölümde Liv Whitley karakteriyle, Ba’al ile yakın ilişkide görüyoruz. Bölümü yazan Ali Adler ve Manny Coto, karakterleri tıpkı anlatının kendisi gibi oldukça zayıf bir şekilde çizmiş. Öyle ki tam olarak karakterlerin herhangi bir kişiliğe sahip olduğunu söyleyemiyoruz. Hepsinden öte bölüm boyunca meydana gelen olayların sonuçları son anda düşünülmüş. Sadece birkaç aksiyonun sıkıştırıldığı sekansların ve çözülmesi beklenen gizemden uzak ana mevzunun bizi vaat edilen Ba’al mitinin yanına bile yaklaştırmaması ve Ba’al’in sadece isim olarak varlık göstermesi karakterlerin kişiliksizlikleri üzerine düşünmemizi ikinci plana atıyor. Bu bölümde kendinizle iletişim kurabileceğiniz, yanına geçip savunabileceğiniz bir karakter arıyorsanız onun kesinlikle bu sahneyi terk etmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Serinin bu bölümünün yapı taşları bakımından American Horror Story: Coven’ı anımsattığı göz önüne alınırsa American Horror Stories bölümlerinin hepsinin AHS kültünün birer hatırlatıcısı olarak varlık gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Elbette serinin orijinal versiyonun dahi son sezonlarda dinamiğini kaybedişiyle başarılı bir spin-off beklenmiyordu. Yine de American Horror Stories, AHS serisinin ilk dönemlerdeki varlığını alevlendirmesiyle bir nevi nostalji havası da yaratıyor. Bu da onun ayakta durmak adına destek aldığı tek güç.
