Yasujiro Ozu’nun 1951 yılında çektiği Early Summer / Bakushû (Erken Gelen Yaz), Japonya sinema tarihinin en ünlü oyuncularından Setsuko Hara’nın üç filmde de canlandırdığı karakterlerin isimlerinin aynı olması nedeniyle bu şeklide adlandırılan Noriko Üçlemesi’nin ikinci ayağı. İlk film Late Spring (1949) ile, üçlemenin en meşhur filmi Tokyo Story (1953) hakkındaki incelemelere de bu yazının sonundaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz. Ayrıca bu yazıyı Aralık ayının 9’unda yayınladığımız için üstad Ozu’nun hem doğum hem de ölüm yıldönümünün 12 Aralık olduğunu da hatırlatalım. 12 Aralık 1903’te doğan Ozu, 12 Aralık 1963’te aramızdan ayrıldı. Başlamadan önce son bir not; yazıda üçüncü paragraf dışında spoiler bulunmuyor.

Ön sıra: Isao Shirosawa, Chieko Higashiyama, Ichirô Sugai, Zen Murase.
Yuva Kurma “Zorunluluğu”
Üçlemenin filmleri arasında evlilik kavramına en çok eğilen belki de Early Summer olmuştur, ana konusunun bu olmasından dolayı değil, daha çok bu kavramla oynaması, yer yer şeytanın avukatlığını yapması ve kullandığı göndermeler nedeniyle. Metafor Ozu sineması için yeni bir şey değil ancak Early Summer’da özellikle daha yoğun kullanılmış: Kafes içindeki kuşlar, restorandaki çizim, uzaklaşan bir balon ve daha niceleri. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi üçlemenin ilk filminde daha çok Noriko’nun babası onu evlendirmeye çalışıyordu, Tokyo Story’de evlilik biraz ikinci planda gibiydi ve Noriko’nun “tekrar evlenmesi gerektiği” ailenin yaşlı üyeleri arasında dolaşan bir sohbet konusuydu. Early Summer’da ise, aile üyesi olsun olmasın (Noriko’nun patronu, arkadaşları, arkadaşlarının anne babası vs.) neredeyse herkes, “artık 28 yaşına gelmiş” olan Noriko’yu evlendirmenin derdine düşmüş durumda.

[SPOILER Başlangıcı] Ozu tam da bu noktada şeytanın avukatlığını yapıyor çünkü filmin 83. dakikasındaki sürprizin ardından, sırf ailenin istediği olmuyor diye, neredeyse herşey altüst oluyor. Setsuko Hara’nın canlandırdığı karakter bu kararı alırken aklından “ben onlara gösteririm!” gibi bir düşünce geçirmemişti asla, ancak bu karar, ailede tam da bu şekilde bir tepkiye sebep oluyor. Bu hamle sayesinde Ozu, birçok toplumsal eleştiriyi arka arkaya sıralayabiliyor: “Çocuk” artık 28 yaşına gelmiş bile olsa aile büyüklerinin gözünde çocuktur, onun kiminle evleneceğine kendisi değil ailesi karar verir, önemli olan bireyin kararı değil, ailenin geleceği ve mutluluğudur. [SPOILER Sonu]

Early Summer, her ne kadar Japon toplumunda çok önemli bir noktada olsa da, aile kavramına da bir eleştiri getiriyor, örneğin bir sahnede “geçen bir gelin” gördüklerinde, Mamiya ailesinin büyükleri arasında şu cümle geçiyor: “acaba nasıl bir aileye gelin gidiyor?”. Yani “hayatlarını birleştiren gençler mutlu olacaklar mı?” veya “nasıl bir adamla evlendi acaba?” değil de, “hangi iki aile birleşmiş oldu?” sorusu ön plana çıkıyor ve bu soru şekli de, Japonya’nın aileye bakışını çok iyi özetliyor. Yine Noriko’nun kararını öğrendikten sonra, annesi Shige Mamiya, kocası Shukichi’ye şöyle der: “Bunca yıl tek başına büyüdüğünü sanıyor herhalde”. Aile üyeleri bu cümleleri kesinlikle herhangi bir artniyetle söylemezler bu arada, Ozu sinemasının güzelliği biraz da burada yatıyor, daha önceki yazımızda da söylediğimiz gibi, yetiştirilme tarzı, içinde yaşanılan toplum ve gelenekler göz önüne alındığında, ailede herkes kendine göre haklı ve herkes “diğerinin iyiliği için” uğraştığından emin aslında.

Sükunet ve Zen
Tıpkı Late Spring gibi, Early Summer da Kitakamakura tren istasyonu görüntüsüyle karşılıyor bizi ilk birkaç dakika içinde. Levha Japonca ve İngilizce olarak hazırlanmış, ayrıca başka bir sahnede tren yolunun caddeyle kesiştiği bir noktada yine İngilizce uyarı yazıları gözümüze çarpıyor. Yine ABD tarzı otomobiller, Avrupaî kafe ve restoranlar, tümü filmin çekildiği 1951 yılında halen devam etmekte olan müttefik işgaline işaret ediyor. Üçlemenin ilk filmi olan Late Spring, anlatı düzleminde Noriko’nun babası tarafından evlendirilmeye çalışılması nedeniyle hayli gergin ve duygusal olarak yüklü ilerliyordu, Tokyo Story ise daha sakin, yavaşlığın getirdiği şiiri seyircilere aktarıyordu adeta. Early Summer sükunet düzleminde Tokyo Story’ye kesinlikle daha yakın, hatta çoğu noktada daha ileri gidip Zen anlayışını bile akla getiriyor.

Yaklaşık olarak 7. yüzyılda, Çin’deki Tang Hanedanlığı döneminde ortaya çıkan ve sürekli olarak kendini geliştiren Zen Budizmi’nin ne bu yazıya ne de Ozu’nun filmine sığmayacak derinlikleri mevcut elbette, ancak filmde, özellikle Kokuten Kodo’nun canlandırdığı, Mamiya ailesine misafir gelen yaşlı amcanın (filmde ismi verilmez) genel yaşantısı, olaylara bakışı ve tabii ki yavaşlıkla damıtılmış davranışları Zen Budizmi’ni akla fazlasıyla getiriyor. Zaten filmi tekrar izlediğimde bir sahnede Ozu’nun, söz konusu yaşlı amcayı tam da devasa bir Buda heykelinin dibine oturttuğunu fark ettim (evet koskoca heykel ilk izleyişte dikkatimden kaçmış) dolayısıyla Zen’in Early Summer’da önemli temalardan birisi olduğunu söylemek çok da abartı sayılmaz, benzer bir sükunetin, huzur getiren bilgece yavaşlığın Ozu’nun hemen her filminde varlığını koruduğunu da unutmadan.

Belki biraz da bu yavaşlığın, bilgeliğin ve Zen anlayışının etkisiyle Ozu, filmografisindeki birçok önemli filmi doğrudan mevsim adlarıyla nitelemiştir. Ne de olsa mevsim kavramı, kendi içinde bir dinginlik barındırır. Örneğin ilginç bir şekilde, “aradan üç yıl geçti” cümlesiyle “aradan üç kış geçti” ifadesi zamansal olarak aynı süreye denk gelseler de, ikincisi sanki aradan geçen zamanı zihnimizde daha da ağırlaştırmaz mı? Ozu’nun anlatı düzleminde var olan sayısız tutarlılığından birine işaret eden bu olguyu birkaç filmle, kronolojik olarak hatırlayalım:
- Late Spring (1949) – İlkbahar
- Early Summer (1951) – Yaz
- Early Spring (1956) – İlkbahar
- Late Autumn (1960) – Sonbahar
- The End of Summer (1961) – Yaz
- An Autumn Afternoon (1962) – Sonbahar
Görüldüğü üzere Ozu sadece kış mevsimini filmlerinde kullanmaz, şüphesiz kış aylarının meteorolojik açıdan sahip olduğu hareketlilik, Ozu sinemasının dinginliğiyle tezat oluşturur.

Ozu Ailesi – Cast
Yasujiro Ozu’ya, “hayatında hiç evlenmediği halde” evlilik konulu filmler çekmesi nedeniyle bazı eleştirmenlerce saldırılır, hem bu mantığın (uzay filmlerini yasaklayalım o halde, önce yönetmenin uzaya gitmesi gerekeceğine göre?) hem de evlenme eyleminin “başarı” sayılmasının absürtlüğü bir yana, biz burada üstad Yasujiro Ozu’nun sinemasal ailesinden bahsedeceğiz, zira hem Noriko Üçlemesi’nde, hem de birçok başka filminde sıklıkla aynı oyuncuları görmek mümkün. Bunların başında Setsuko Hara, Kuniko Miyake ve Haruko Sugimura gibi isimler sayılabilir, ancak yönetmenin en fazla filminde rol alan Chishû Ryû kesinlikle farklı bir noktada: Ryû, üstad Ozu’nun hayatı boyunca çektiği 55 filmin 52’sinde rol almıştır, başka bir deyişle onun yer almadığı bir Ozu filmine rastlama olasılığınız çok düşük. Bu aileye senarist Kôgo Noda’yı da katmak şart, zira kendisi Ozu’nun yönettiği 15 kadar filmin senaryosuna imza atmış, önemli ve üretken bir yazar. Ozu ailesinin tüm filmlere dağılımını tablo halinde sunmak bu yazının sınırlarını aşacağı için sadece Noriko Üçlemesi ile yetindik, aşağıdaki tabloda oyuncuların söz konusu üçlemedeki rol dağılımını görebilirsiniz.

Üçlemenin ilk filminde özellikle mercek altına alınan bir nesil yoktu ancak Tokyo Story’de 30-40 yaş arasındaki neslin anne ve babalarına nasıl baktığı ön plandayken, Early Summer’da yirmili yaşlarındaki nesil daha aktif bir rol üstleniyor zamanın ruhunu ve evlilik kavramına dönük genel bakışı özetlerken: Setsuko Hara’nın canlandırdığı Noriko, yakın arkadaşı Aya Tamura (canlandıran: Chikage Awashima), ikisinin ortak arkadaşı Takako (canlandıran Kuniko Igawa) ve sadece restoran sahnesinde karşılaştığımız Mari Takanashi (canlandıran Matsuko Shiga). Noriko ile Aya bekar iken, Takako ile Mari evlidirler ve espri düzeyinde de olsa, dört arkadaş bir araya geldiğinde “evliler ve bekarlar” şeklinde bir cephe oluşturarak evliliğin iyi ve kötü yanları üzerine birbirlerine takılırlar. Bu dörtlü dışında yine Early Summer, belki de Noriko Üçlemesi içinde en fazla nesle söz hakkı veren film, çünkü sadece Noriko’nun kendisinden sadece birkaç yaş büyük abisi ve eşi değil, anne babası, ayrıca hepsinden daha yaşlı olan amca da fikrini dile getirir.

Sonuç
Noriko Üçlemesi’nin zayıf halkası diyebileceğimiz Early Summer, elbette sinema tarihinde “başyapıt” olarak nitelenen birçok filmi kolaylıkla geride bırakabilir, ne de olsa bir Ozu filminden bahsediyoruz ve eğer ilk izleyeceğiniz Ozu filmi Early Summer olursa, filmi kusursuz bulacağınızdan eminiz. Ne var ki Tokyo Story’yi defalarca izlemiş, ardından Late Spring gibi kusursuz bir şahesere maruz kalmış bir sinema sever iseniz, Early Summer sizi üçlemenin diğer filmleri kadar çok etkilemeyebilir. Kusur sayılabilecek nokta da aslında biraz senaryoya, 83. dakikada açık edilen sürprize dayanıyor, yoksa Ozu’nun sinema diline ve sinematografisine değil asla. Herşeye rağmen sırf Noriko ile Aya’nın koridorda parmak uçlarında yürümeye başladıklarındaki sahne geçişi, Truffaut’nun 400 Darbe’nin (1959) kapanışı için yararlandığı kuvvetle muhtemel olan sahil sahnesi ve tabii ki mükemmel oyunculuklar için bile izlenmesi şart olan yapım, size Zen dolu bir seyir vaat ediyor. 118 yıl önce, bir 12 Aralık’ta dünyaya gelen üstad Ozu’nun doğumgününü kutlayarak yazımızı sonlandıralım.
