THE NORTHMAN: Robert Eggers, Prodüktörlere Karşı

Akademi Ödülleri dağıtılırken “En İyi Film” ödülü açıklandığında Oscar heykelini almak için sahneye filmin yönetmeninin değil de prodüktörün çıktığı bir dünyada, Robert Eggers gibi özgün, yaratıcı ve auteur bir yönetmen olmak son derece sinir bozucu olmalı. Eggers’ın The New Yorker’a verdiği röportajda yapım şirketlerinin taleplerine cevap verme zorunluluğu hakkında konuşurken kullandığı sıfat tam da bu; “sinir bozucu” (frustrating). Geçmişte Da Vinci, Caravaggio veya Michelangelo gibi sanatçılar sipariş üzerine, para karşılığı tablolar ve duvar resimleri yapmış olmalarına rağmen söz konusu eserleri parayı veren kişiye atfetmiyoruz, misal The Lute Player tablosu, siparişi veren Francesco Maria del Monte’ye değil, Caravaggio’ya ait. Sinemada neden bunun tersi bir uygulama olduğu, ne yazık ki sinemanın birçok vakada nasıl sanat olmaktan çıkıp endüstriye dönüştüğünü de açıklar nitelikte. 

Ethan Hawke

The Northman’in çekim sürecinde Eggers, tam 5 prodüksiyon şirketiyle cebelleşmek zorunda kalmış: New Regency, Focus Features, Perfect World, Square Peg ve Universal Pictures. Toplam 11 prodüktör içinde yönetmenin kendisi de yer alsa bile, “executive producer” (çekimlere müdahale etme hakkı bulunan prodüktör) sıfatına sahip dört yapımcı da şirket kökenli. 14 Nisan 2022’de The Independant’dan Annabel Nugent’e konuşan Eggers, (röportajın tamamı burada) blockbuster ile bağımsız sinema arasında seçim yapıp yapmayacağı sorusuna karşılık olarak şu ifadelere yer vermiş: “Bakın, bir filmdeki her kapı tokmağını ve menteşeyi bizzat seçebilmek benim için elbette son derece tatmin edici. Bunu bu filmde yapamadım… (biraz durur). İkisi de, her ikisi de iyi”. Ancak Nugent, röportajı şu cümleyle sonlandırıyor: “Yine de bu sözlerden sonra, Eggers’ın sanki ilkinin diğerinden birazcık daha iyi olduğunu bildiği izlenimine kapılmamak çok zor”. 

Willem Dafoe (Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC)

Gişe Hasılatı Peşinde Kaçırılan “Kült Film” Fırsatı

Bu yılın en çok beklenen (en azından kendi adımıza) filmlerinden The Northman (2022) hakkındaki düşüncelerimizi açıklamadan önce yukarıdaki bilgilere yer vermek istedik çünkü özellikle ikinci yarısından itibaren, filmi gerçek anlamda bir Eggers – Stüdyo kapışması şeklinde izlemek çok üzücüydü. Robert Eggers ile 2015’te çektiği The Witch ile tanışmış ve yönetmenin sinema anlayışına, film duyumuna hayran kalmıştık. Ardından gelen The Lighthouse da (2019) hayal kırıklığı yaratmamış, yönetmenin özgün ve aykırı yapısını koruyan bir seyir sunmuştu. The Witch’de 17. yüzyıl cadılık tarihini müthiş bir yetkinlikle araştırarak seyirciye sunan, The Lighthouse’da da denizciler ve denizkızları etrafında şekillenen sayısız mitolojiyi özümseyip ortaya özgün bir sentez çıkartan Eggers, aynı şeyi The Northman için de yapmış şüphesiz. Bugüne dek çektiği üç uzun metrajın aynı zamanda senaryosunu da kaleme alan yönetmen, bu filmi için de İskandinav mitolojisi ve Viking tarihi üzerine derinlikli araştırmalar yaparak, İzlanda’nın en üretken yazarlarından Sjón ile (Lamb, Dancer in the Dark) senaryo başına oturmuş ve ortaya kültürel düzlemde son derece zengin bir metin çıkmış.

Alexander Skarsgard & Anya Taylor-Joy

Cadılık, denizkızları veya Vikingler hakkında bugüne dek sayısız film çekildi, ancak bu üç alanda da daha önce hiçbir filmde görülmemiş betimlemeler veya yorumlar görmek istiyorsak başvurmamız gereken yönetmenlerin başında geliyor Eggers. Ülkemizde 22 Nisan’da gösterime giren The Northman de kesinlikle Vikingler’i ele alışı, mitolojiye getirdiği yorum ve müzikten kostümlere, Runik alfabenin kullanılışına varıncaya dek ayrıntılı olarak sağladığı tarihsel tutarlılık açısından çok zengin, özgün ve oyunculuklarıyla da, sinematografisiyle de dikkat çeken bir yapım. Filmin yaklaşık ilk otuz dakikası tam bir görsel ve işitsel ziyafet şeklinde kendini gösteriyor. Sonrasında ise “bu sahneye ne gerek vardı?” sorusunu bir’den fazla kez sormaya başladığımızı fark etmemiz gecikmiyor. Anlatıdaki tutarsızlıklar çok net bir şekilde prodüktörlerin gişe kaygısına işaret ediyor, sürekli çalkalanan bir kova dolusu suyun ne zaman döküleceğini kestirmeye benzeyen bir seyir de, haliyle 1200’lerin başında yazıya geçirilmiş olan, enfes Gesta Danorum metninden serbestçe uyarlanmış olan senaryoya, genel olarak anlatılmak istenen hikayeye kapılmamızı imkansız hale getiriyor. 

Alexander Skarsgard

Klişeler Etrafında Filmin Hayatta Kalma Çabası 

Artık neredeyse 70-80 yıldır tanık olduğumuz, Hollywood’un aksiyon filmlerinde uyguladığı ve ne yazık ki işe yaradığını zannettiği yöntemleri Northman’de fark etmek işten bile değil, bazılarını sayalım:

  • Öç alma eylemini temellendirmek ve meşru kılmak için şiddete başvurulur.
  • Zulme uğrayan çocuk büyür ve yıllar sonra geri döner ancak hemen harekete geçmez.
  • Öç alacak kişi yakalanır ve aynı zalim tarafından işkence edilir, kahramanın başarılı olamayacağı izlenimi yaratılır. 
  • Kahraman ile esas kötü adam karşılaştığında dövüşlerini ertelerler (!)
Alexander Skarsgård (Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC)

Eggers bu dört örnek etrafında çok iyi manevralar yapmış, ne var ki yönetmenin klişeleri bertaraf etme çabaları stüdyoların dokunuşlarıyla birleşince ortaya bazı garabetler çıkmış. Bunlardan en önemlisi, Alexander Skarsgard’ın başarılı bir şekilde canlandırdığı Amleth’in, karar verme veya harekete geçme anlarında sergilediği, neredeyse “bölünmüş kişilik bozukluğu” derecesinde farklılaşan davranışları. Dediğimiz gibi filmin ilk 30-40 dakikasında, kaslı bedeni ve vahşi tavırlarıyla tam anlamıyla acımasız bir intikam makinesi olarak izlediğimiz Amleth, öldürmeye yemin ettiği kişinin (Claes Bang tarafından canlandırılan Fjölnir) artık bir kral olmadığını öğrenir öğrenmez saçlarını kesiyor, köle kılığına girerek lojistik bir dakiklikle doğru tekneye gizlice binip haftalar boyunca köle taklidi yapıyor. Bu iki davranış modelinin aynı karaktere ait olduğuna inanmak hayli zor. 

Alexander Skarsgård & Anya Taylor-Joy (Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC)

Kölelik macerası sırasında tanışıp aşık olduğu Olga ile (Anya Taylor-Joy) birlikte kaçmaya çalışması ise ne kronolojik ne de mantıksal olarak yerine oturmuyor. Evet filme neden dahil edildiğini halen merak ettiğim Nicole Kidman’ın canlandırdığı Kraliçe Gudrun’un aslında göründüğü gibi olmadığını anlayan Amleth’in (bu Eggers’in marifeti olsa gerek) kafasının karışması normal ancak “20 yıllık hazırlıklarım ve varoluş amacım da bir yere kadar” diyerek “Kaçalım buralardan!” mantalitesine teslim olmak? Bu dönüşüm film zamanında uzunca işlenseydi belki işe yarayabilirdi, ancak bu fikir değişimi neredeyse birkaç dakikada (belki de 90 saniyede) gerçekleşince çok yapay duruyor.

Son olarak bütün film boyunca karşı karşıya gelmeye çalışan Amleth ile Fjölnir’in en sonunda karşılaştıklarında “düello için yer ve saat bilgisi paylaşması”, gerçekten de Hollywood’un sinemanın sanat boyutundan fersahlarca uzakta olduğunu kanıtlar derecede trajik. Amleth, Fjölnir’in karısını (Amleth’in annesi) ve çocuğunu (Amleth’in üvey kardeşi) kılıçtan geçirir, bunu gören Fjölnir ise “seninle başka zaman, Walhalla’nın kapılarında dövüşelim” der çünkü kılıç sadece gece vakti, bir de Walhalla’nın kapılarında kınından çıkarılabilmektedir. Fjölnir başka bir yer seçseydi dövüşün sonuçları daha da trajik olacaktı şüphesiz, neyse ki prodüktörler “entertainment” adına hep yanımızdalar. Kapanıştaki “ikiz bebekler güvende” sahnesinin de 1980’ler çizgi filmlerinin kapanışlarını (mesela He-Man) andırmadığını söylemek çok zor.

Ingvar Sigurdsson

Müzik, Kostümler ve Sinematografi

The Northman’de ustalıkla kotarılmış o kadar çok ayrıntı var ki, filmin tam anlamıyla Robert Eggers’ın vizyonuna uygun bir şekilde çekilememiş olması, en hafif tabiriyle büyük bir kayıp. Öncelikle söze, Robin Carolan ve Sebastian Gainsborough tarafından bestelenen müziklerin muhteşem olduklarını söyleyerek başlayalım. Filmin bir atmosfer oluşturmasında çok önemli, hatta kilit rol oynuyorlar. Filmdeki ara başlıkların Runik alfabeyle ve altyazıyla verilmiş olması da yine yerinde bir dokunuş. Kostümler, kullanılan dövüş gereçleri, kılıçlar, miğferler, saç kesimleri, dönemin gelenek ve görenekleri, o dönem insanlarının mizaçları, tüm bunlarla ilgili olarak Robert Eggers’a olan güvenimiz tam, ayrıntılar gerçekten de göz doldurucu. Aynı şekilde filmin açılışında kullanılan iki kuzgun aracılığıyla İskandinav mitolojisinde sıklıkla karşımıza çıkan Huginn (düşünce) ile Muninn’e (hafıza) gönderme yapılmış olması da harika bir ayrıntı. Sinematografik (örneğin Oscar Novak, Ethan Hawke ve Willem Dafoe’nun başaşağı durdukları sahne) açıdan da çok iyi bir noktada duran yapımda bu görevi her zaman olduğu gibi yine Jarin Blaschke üstlenmiş, böylelikle Blaschke yönetmenin üç uzun metrajında da aynı görevi yürütmüş oldu.

Björk (Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC)

Oyunculuklar

Filmin oyuncu kadrosu kesinlikle çok iyi, ne var ki Nicole Kidman Kraliçe Gudrun rolüne nasıl uygun görüldü anlamak pek mümkün değil, filmdeki gibi bir yan rol için “star” statüsünde bir oyuncu seçilmiş olması karakterin tüm inandırıcılığını alıp götürmüş. Bu tür bir ters köşenin altından Willem Dafoe kolaylıkla kalkabilmiş mesela, ama Kidman o rolde çok sırıtmış. Filmin sürpriz manevrasının da Nicole Kidman’ın dudaklarından seyirciye yansıması ancak “şu an rol yapıyorum!” cümlesiyle ifade edilebilir. Amleth rolündeki Alexander Skarsgard hem fiziksel hem de zihinsel olarak çoğunlukla bütün filmi sırtlıyor dersek abartmış olmayız. Fjölnir rolündeki Claes Bang de karizmasını konuşturuyor, aynı şekilde Olga rolündeki Anya Taylor-Joy da kendisinden beklendiği üzere çok iyi bir performans sergiliyor. “Yan rol” denebilecek karakterlere hayat veren isimlerse daha da şaşırtıcı: Usta oyuncu Willem Dafoe, Ethan Hawke ve Björk

Anya Taylor-Joy (Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC)

Sonuç

Sonuç olarak filmin sahip olduğu onca iyi özelliğe, göz doldurucu oyunculuklara ve yüzlerce, belki de binlerce kişinin emeğine bir saygı duruşu olarak, yapım şirketlerinin Robert Eggers’ı rahat bırakmasını isterdik, The Independant’daki röportajın sahibi Annabel Nugent’ın dediği gibi, tüm ipler Eggers’ın elinde olsaydı “birazcık daha iyi” bir yapım ortaya çıkabilirdi ve bu azıcık fark da The Northman’i rahatlıkla kült statüsüne taşıyabilir, blockbuster film prodüksiyonu ile bağımsız film özelliklerini bir potada eriterek muhteşem bir film çekilmesini sağlayabilirdi. Zira sıradanlık ile mükemmellik arasında her zaman uçurumlar olmak zorunda değil, bazen küçük birkaç dokunuş yeterli olur.

H. Necmi Öztürk

İlgili okumalar:

Bir Cevap Yazın