Birincil “tehdit” merkezi etrafına kurulmuş olan Nope, anlatısı gereği -her anlamda- tüketme eyleminin olasılıklarını genişletip keskinleştiriyor. Tehditkâr olanın üreticisinin koltuğuna insanı yerleştirirken hazım mevzusunu “fark edilebilir” olanın bedeli olarak karşımıza çıkarıyor. Tüm gücünü ise izleyiciye yakınlaştırdığı “görülebilir tehdit”in uzaklığından alıyor. Gerçeklik uzlaşılamaz, anlaşılamaz olanın avucunun içinde olduğundan film boyunca yaşanılamaz olan hakikati, mekânların sınırlarını itekleyip mekânın bizzat kendisi haline getiriyor. Fiziksel anlamda tanık olduğumuz mekânsal sorun, “tehdit” olarak sayılabilecek sonsuz dünyanın sadece bir noktasında kendini gösterdiği için uçurumları varsa da bunları yine kendi tehditkâr yanına bağlı olarak yaratıyor. Jordan Peele bu açıdan mekânı bir mağara imgesi gibi kullanıp “bakma”nın, göze ait olanın tehlikesini mitoloji haline getiriyor. Sadece tehditkârlığını koruyor. Bu anlamda Nope’da her karakter kendi başına bir kurtuluşun peşinde ve hiçbiri varlığını diğerine borçlu değil.
ÖNEMLİ NOT:
Yazıda filmle ilgili sürprizleri açık etmemeye çalıştık, yine de izlemeden önce okumamanız önerilir. Yazarımız filmi 10 Ağustos’ta Paris’te izledi. NOPE / HAYIR ülkemizde 19 Ağustos’ta vizyonda.

Hiçkimse Olmanın Ağırlığı
Filmin hemen başlangıcında izleyiciye göz kırpan İncil’den bir alıntı filme yönelik baştan sona ipucu verir nitelikte. Ancak sayısız ölü yığınlarını, kimliksiz bedenleri, bu bedenlerin üzerine inşa edilen evleri şapka altından göstermek yerine hedefini “sınırsız” olan gökyüzüne doğrultuyor. Böylece göksel olanı Kyklops algısında tanrısal düzeye getiriyor. Bu şekilde kurgu düzleminde göksel olan, gücünü kendisine bakandan alıyor. Peele, Kyklops’u kendi anlatısına yedirme konusunda nesnesel dışavurumları tercih ediyor. Bu da klasik bir motor kaskının, göksel tehdit altında ayna işlevi görmesine olanak veriyor. Eğer filmi Antik okuma bağlamında değerlendirmek zorunda olsaydık Nope’u şiirsel potansiyelden uzak bir Orpheus & Eurudike anlatısı çerçevesinde ele alabilirdik. Bu şekilde, bakmanın ve bakıyor olmanın gücü kendini daha derinden hissettirebilirdi. Öte yandan gökyüzü koca bir göz ise kendi dışındaki tüm gözleri midesinin derinliklerine atması gerekirdi. Ayrıca bu öyle bir “göz” haline gelebilirdi ki, kendi kendinin gözüyle bile bir yansımada karşılaşmak sıkıntı doğurabilirdi.

Gözlerin Beyazı, Bakışları Kaçırmak için Değildir
Nope’un göksel iletişim aracı olarak kullandığı işlevsel gerilim tabanlı, gizemli hatta kötü olduğu düşünülen, bulutların ardını kendine ev yapmış bir varlığın dünyalar arası sınırları kendi içine hapsederek bir nevi içsel-yıkıcı patlama yapması “aklı” temsilen bir geiger sayacı kıvamında. Filmin görsel olarak gündüz tonlarına ayak uydurması ortadaki muhtemel çatışmanın kıvamına gerilim yerine daha çok aksiyon titreşimleri katarken film boyunca göksel varlığın karanlıkta belirmesi için umutsuzca beklemek de (belki) bir seçenek olabilir. Peele’in “gerilim” anlayışını zıt elementlerle besleme amacı Nope’da neredeyse “ışık var!” diye önemli ölçüde gökyüzü ile bağımızı koruyor. IMAX için özel olarak tasarlanan filmde geceye yapılan güzelleme atmosferin derinliğini arttırabilme potansiyelini üst seviyeye çıkarabilirdi ancak filmin içeriğinde IMAX’e yönelik yapılan mizahi gönderme gündüz tercihine cevap veriyor gibi. Bunun yanı sıra göksel nesnenin varlığını işaret etme hali olarak kullanılan ses yapısı ciddi anlamda Çernobil hatırlatması yapmakta. Çatırtı ve ufak ses patlamaları bulutların ardına gizlenmiş bir şekilde tüm hayati gidişatı durdurmakla “görevliyken” gök kubbenin ışığını kapatmak için “gövde gösterisi” yapılması yeterli.

Görmeyi Reddeden Bir Adam Gibi Güneşin Altına Tünemiş Gölgeleniyorum
Atmosferik olarak belli bir yoğunluğa sahip olan Nope, başlangıçsız bir sona sahip. Daha önce Get Out (2017) filminden tanıdığımız Daniel Kaluuya, Oj Haywood karakteri ile başrolde başarıyla yerini alırken ona bulaşıcı enerjisiyle Keke Palmer (Emerald Haywood) ve ağırbaşlı oyunculuğuyla Steven Yeun (Ricky ‘Jupe’ Park) eşlik ediyor. Anlatının yan karakterleri olarak Brandon Perea’nın canlandırdığı Angel Torres ve usta oyuncu Michael Wincott’un hayat verdiği Antlers Holst’u saymak gerek. Vahşi Batı tarzında işlenen mekânsal düzlem, çeşitli boşluklar yaratmasıyla var olmaması gereken’e hayat alanı açıyor. Bu da filmin karakterlerinin varlığından “alan-boşluk” çalarken anlatı ile izleyici arasına belli bir uzaklık kuruyor. Yine de Peele, medyaya yönelik eleştirisini filme yoğun bir şekilde yedirmiş. Karakterler arasındaki kimyasal boşluk mekânın içine oturarak göksel nesneye hayli alan tanırken, bakma eylemi filmin sonuna doğru iyice değer kazanıyor. Yine de bakmanın dahi kirletildiği ve bu kirlilikten ortaya çıkan gösterinin sadece estetik bir boyutu olarak tüm eksiksizliğiyle karşımızda yerini alan göksel varlık, korkunun yüzü olarak modern bir hayal sunuyor.

Diğer Türlerle Flört Eden Bir Film
Kuşkusuz Nope’un sadece korku-gerilim türlerinde değerlendirilmesi kaçamak yorumları peşinden getirecektir. Öte yandan filmin açıkça birçok türle dans ettiği söylenebilir. Bu türler arası pastadan en büyük dilim, filmin düğümü göz önüne alınırsa aksiyon türüne ait. Bilim-kurgu türü bağlamında da zaman zaman Denis Villeneuve’ün Arrival (2016) filmi akla geliyor. Özelikle bulutların kullanımı, göksel cismin nesnelerle teması esnasında iletişimi andıran sesler çıkması gibi ayrıntılar, ayrıca organik bir madde olan insanın bile yeri geldiğinde etraftaki nesnelerden bir farkının kalmaması ve cevaplandırılmayı bekleyen benzer soruların kucağımıza düşmesiyle Nope, yer yer M. Night Shyamalan’ın Signs (2002) filmini de çağrıştırıyor.

Nope, ortaya çıkarmış olduğu, en hafif tabiriyle “rahatsız edici” bir cismin varlığı ile tüm dünyada bir problem varmış gibi gösterirken sadece küçük bir mekâna hizmet etmesiyle yanılgı yaratıyor. Bu da yine filmin geriliminden potansiyel çalan başka bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Filme gerilim titreşimlerini en çok veren isim ise Interstellar (2014), Ad Astra (2019) ve Tenet (2020) gibi filmlere de imzasını atan Hoyte Van Hoytema’nın sinematograf koltuğunda oturuyor olması. Ayrıca daha önceki Peele filmlerinde müzik departmanında dikkatimizi çeken Michael Abels’in katkısı filmde ciddi anlamda hissediliyor. Nope, gücünü Eadweard Muybridge’in atlarını referans alarak var olan tesirini arttırmaya çabalarken hikâyesini, reklamını yaptığı ölçüde yırtıcı bir yankı ile duyuramıyor. Nasıl ki Adam McKay, Don’t Look Up ile tersten bir anlayış yakalayarak izleyiciyi gökyüzüne bakmaya davet ediyorsa Jordan Peele, Nope ile gökyüzüne bakma eylemini, kör olma pahasına bir gündüz ritüelinde kurban ediyor.
