Eşit derecede terk edilmiş mekânlar genelde sırtladıkları tasarılarıyla kendileri üzerine başka mekânlar inşa edebilecek olanların kapısını çalar. Deneyimlenen gerçekliğin ötesini ve gerisini (“innie / outie” – isim halinde “içsel / dışsal”) sonluluk – ölümsüzlük varoluşuna indirgeyen Severance, “Half Loop” (Yarım Döngü) adlı bölümüyle adeta güçsüzlüğünden güç alarak miğferini sahte idealar’a doğru tutuyor. Bir nevi gençliğin oyunu gibi gözüken “tüm gerçekliği” geride bırakma fikri yaş almış, olgunlaşmış bir şekilde karşımıza çıkınca bir anlamda insanın başını döndürme etkisine sahip olabiliyor. Artık ikinci bölümle beraber oyunun kurallarını daha yakından tanımış oluyoruz. Innie/outie – içsel/dışsal kavramları su yüzüne çıkarken diğer yandan Lumon projesinin arka planı da bize göz kırpıyor.

Lumon her ne kadar kurumsal altyapısı ve katı kurallarıyla işlerliği sağlam bir şirket havasına bürünse de onun bu dışavurumunun altında insanın “mükemmel” yanını ortaya çıkarma girişimi mevcut. İnsanın en amansız özelliği mükemmel olamamak ve daîmi olarak mükemmel olmanın peşinden koşmaksa o zaman Lumon’un ideası sahte mükemmellikler yaratmaya uzanıyor. Özünü kendinden gizleme yeteneği doğuştan var olmasa da bu işlerliği kişiye kazandıracak bir itki olduğu sürece önümüze uzanan merdivenleri çıkmak kolay olabilir.

Ötekilerle Birlikte Olan Varlık
Geçmişi hatırlamaktansa boş bir yüzün arkasına saklanmanın önemi, var olmanın mükemmel inkârını açığa çıkarıyor. Yeryüzünde var olma, diğerleriyle var olma ve kendi başına var olma üçgeni dolaylı olarak fiziksel olana etki ediyor. Latince’den gelen var olmak (exsistere) fiilinin içine yüzeysel olarak girecek olursak, “ortaya çıkmak” – “hasıl etmek” fiilleri Severance’ın alt anlatımını doyurur nitelikte. Öte yandan Half Loop’un ilk sekanslarında Britt Lower’ın canlandırdığı Helly’nin, Milchick (Tramell Tillman) aracılığıyla Lumon’a uyum sağlama sürecinde “ortaya çıkmak” fiilini, iki tarafı da aynı yere (binanın içine) çıkan kapı etrafındaki sonsuz döngüde rahatlıkla görebiliyoruz. Severance’da bu durum dışarıda, yani evrensel olarak “olma”nın dışında tamamen içsel düzlemde “olma” durumunun göstergesi. Tam bu noktada; “durmak” fiiline dikkat etmek gerekebilir.

Öte yandan karakterlerin Lumon’a giriş yaparken veyahut oradan çıkarken kullandıkları aracı hareket nesnesi asansör oluyor. Asansörün içinde sabit durmaları ve hareketsiz, sıkışmış bedenleriyle mekân değiştirmeleri belirli koşullar altında varoluşun kendisini oluşturuyor. O halde iki bölümdür dikkatimizi çeken kapıların “hareket” anlamında tamamen illüzyon yarattığı ve hareketsiz olmanın mekân değiştirme konusunda öncülük yaptığı Severance, bireyin kendi ötekine / diğer yarısına eşitliğine de dikkat çekmemizi sağlıyor. Böylelikle var olmayı harekete indirgeyip onu sadece bu özellikle sınırlandırmıyor, ayrıca onun üzerine duyumsama ve düşünme ayrıcalıklarını da ekliyor.

Yüksek Binaların Etrafına Sessiz Bir Şekilde Çizilen Daireler
Serinin ilk bölümünde gözlerden uzak olan jenerik ikinci bölüm itibariyle karşımıza çıkıyor. İncelikle hazırlanmış olan bu jenerikte tıpkı senaryoda olduğu gibi sadece düalizm (ikilik) kavramı kendini göstermekle yetinmiyor. İkiliklerin dahi kendi içinde başka ikilikler barındırdığı jenerikte, serinin ana karakteri olan Mark, (Adam Scott) kendi bölünmeleriyle rastlaşıyor. Onun her bir bölünmesi kendi özüyle karşılaşırken değişmez, sonsuz bir manzara yaratıyor. Her birinin üzerinde, yılmış bir siluet diğerinin gölgesi olmuşken yanılgı yaratan ve temel enerjisini kendine yabancılaşmasından alan dinamizm, kendi yarısıyla eşitleyeceği her ortamdan kaçıyor. Lumon’un içindeki bazı kapıların ardında neler olduğu hâlâ bilinmezliğini korusa da jenerikte mekânsal geçişlerde en çok tercih edilen kapıların varlığı bir elmas gibi parlıyor.

Özellikle duvardaki saatin, aynı mekanın izdüşümü olan kısımda olmaması bir nevi alt ve üst dünya anlatısının da karnını deşiyor. Görünürde “çalışmanın” önemli bir eylem noktası oluşturduğu Severance, matematiği bir gereklilik gibi avuçlarının içine alıyor. Bunu yaparken anlatısını kuvvetlendirecek, hikâyesinin de rahatlıkla yaslanabileceği sabit bir nokta buluyor. Henüz serideki bölümler boyunca karşımıza çıkan rakamların ne işe yaradığına dair ipuçları oldukça düşük düzeyde tutulmuş olsa da Lumon’un sadece “çalışmak” eyleminin masumiyetine tünediğine inanmak gittikçe güçleşiyor. Bu da asıl eylemin maske olarak kullanımına bir örnek oluştururken, asıl varoluş biçiminin düalizmin özünde yattığı olgusuna destek çıkıyor. Buna ek olarak var olma durumunun tam olarak ete kemiğe bürünebilmesi için onun tersinin de gerçekleşmiş olması gerekir. Severance, henüz bu anlamda karşıt bir eylem göstermiş değil.

Sadece Boşluk Gibisi Yok
Yağmur tanesi yere düşene kadar fırtınanın çıkmasını beklemeyen Mark, ofis arkadaşı Petey (Yul Vazquez) aracılığıyla gerçekliğe koşmaya hazırlanıyor. Bölüm, adı nedeniyle ilgi uyandırırken neyin, kime tam olarak bu “yarım döngüyü” yansıtacağı / yaşatacağı konusu baştan sona kendini takip ettiriyor. Anlatısal düzlemde hoş bir dokunuşla “499 Half Loop Yolu” şeklinde, Petey’nin ikamet ettiği bir sera adresine atfedilse de Half Loop olgusu, Mark’ın dışsalı aracılığıyla yaklaştığı ipuçları bağlamında yorumlanabilir. Öte yandan aynı karakterin bölümün başlangıç noktalarında Petey’nin gerçekliğini bilerek veya bilmeyerek içselinden sıyırmaya çalışması, onu gerçekliğin olanaklı yanına eğilimli hale getiriyor. Bu durumda içerideki gerçekliğin de kendini imha etme noktasında belli kurallardan geçmesi gerekiyorken dışarıdaki gerçekliğin kontrolünün hikâyedeki karakterlere düşmesi, yerine getirilmesi güç bir sorumluluk. İçeriyi tamamen kontrolü altında tutan Lumon’un dışsal olanlarla kurduğu görünmez bağlantılar kendi kurmuş oldukları varoluş yasalarını çiğner nitelikte.

Diğer Kendine Mesaj Gönderebilsen Bu Mesaj Ne Olurdu?
Hem içseli hem de dışsalı rahatlatan en önemli nokta, her ikisinin de bir diğerinden haberi olduğu halde yollarının ortak mekânda asla kesişmemesi. Bu şekilde her ikisi de ne türden maske taktıklarını birbirine söylüyor ancak yine de birbirlerinin karşısında maskelerini indirmiyorlar. Half Loop bölüm içeriği anlamında değil daha çok karakterler üzerinde hikâyede hangi noktada olduğumuza dair ipuçları veriyor. Bu bağlamda Helly’nin dışsalına ulaştırmak istediği mesajı ulaştırma konusunda onca yol takip etmesi, onun Lumon’a girdiğinde dışsalını tam olarak dışarıda bırakmadığının bir göstergesi. Buna ek olarak Mark’ın da takip ettiği yolun aynı düzlemde olduğunu söyleyebiliriz. Her karakter bir diğerinin kanıtı niteliğinde hayatlarını sürdürürken, dışsalın yaşamsal kanıtı sona erdiğinde bu durumun içsele olan yansımasının ne olacağı konusunda soru işaretleri var. Öte yandan içseldeki kanıt bittiğinde onun dışsala olan etkisini Petey aracılığıyla az çok takip edebiliyoruz.

Çalışmak İçin Yaşamayın, Yaşamak İçin Çalışın
Karakterlerin hepsinde birer çip olduğu bilgisi, bu bölümde ayrıntılı bir şekilde önümüze kondu. Lumon’un çip paketlerinin üzerinde yer alan, “Don’t live to work. Work to Live” sloganı çalışma eylemini iyiden iyiye marine ediyor. Dışsalları üzerinden ölüme bağımlı olan içselleri Lumon kendi bünyesinde bu slogan altında daha ne kadar sakin ve uysal tutabilecek bu şimdilik bir soru işareti olsa da içsellerin her birinin birbirleriyle kurduğu iletişim biçimi bu denli düzenli bir şirkette bile sızıntılar olduğunu gösteriyor. İçeriyi olduğu gibi içsellerinin dışsallarını da kontrol etmek amacıyla dışarıda yerleri bulunan Lumon, “Pip’s VIP” noktasını kullanarak içselleri üzerindeki kontrolünü dışarıda da sürdürüyor. Lumon’un CEO’sunun adının Phillip “PIP” Eagan (1937-1999) olduğu düşünülünce Pip’s VIP oldukça dikkat çekici bir mekân haline geliyor.

Ebediyet Kanadı’nı Tırmalamak
İkinci bölüm itibariyle yüzünü Burt karakteriyle gösteren Christopher Walken, Severance anlatısına oldukça gizemli bir kompozisyonla giriş yapıyor. Irving (John Turturro) ile gizemli tablonun önünde buluşan ikili, yeni bir gerçeklik olarak Ebediyet Kanadı’nın adını (Perpetuity Wing) ilk kez duyururken her iki içselin de böyle bir mekândan haberdar olması üzeri kapalı bir merak uyandırıyor. Ayrıca aynı ikili etrafında dönen Ambrose, yani ölümsüzlüğe gönderme yapan tablo ise Irving, Sağlık Merkezi’ne (Wellness) gitmeden vuku buluyor. Ana teması itibariyle korkuyu temsil etmesine rağmen tablonun Irving üzerinde sakinlik hissi uyandırması, beyinlere yerleştirilen çiplerin dışsal tepkimeleri dahi yönlendirebileceğini gösteriyor.

Öte yandan gözlemlediğimiz Lumon çalışanlarının, sadece bilgisayardaki rakamlar korku hissi uyandırdığında belli bir anlam yakalıyor olmaları da yine ters köşe yaptıran durumlardan. Tintoretto’dan ilham alınarak resmedildiği düşünülen tablonun ise set için özel olarak yaptırılmış olduğu ve elinde kırbaç olan figürün, ileriki bölümlerde daha çok karşımıza çıkacak olan Kier Eagan rolüne hayat veren aktör Marc Geller’a benzediği şimdilik ulaşabildiğimiz bilgiler arasında. Anlamlar arası kesişmeler serinin kompozisyonuna dinamizm katan en önemli nokta. Serinin yaratıcısı ve yazarı Dan Erickson sadece zıtlıklarla değil aynı zamanda birbiriyle sürekli olarak aynı paydada buluşan öğeleri birbirine değdirerek de kıvılcımlar yaratıyor. Bir nevi yalnızlık anlatısı olarak da değerlendirebileceğimiz Severance, içsel olan ile dışsal’ın olası buluşma noktalarına özgü yaklaşımlarıyla bu anlatı iskeletini baştan aşağı yıkabilir. Kimsenin nereye gittiğini bilmediği ancak herkesin güvenilir bir ev aradığı Severance, Half Loop ile başlangıçtaki sırrını hâlâ büyük bir titizlikle koruyor.

SEVERANCE 1. Sezon (9 Bölüm, 9 Eleştiri Yazısı – Burcu Meltem Tohum)