Eğer geleceğin kendisi, şimdiki zamanı sımsıkı çevreleyerek sarıyorsa ve geçmişin tüm neden-sonuç ilişkileriyle bir etkileşim halindeyse, çemberin içindeki ses zapt edilemeyecek kadar yüksek demektir. Severance’da geleceği dışssal (outie), şimdiki zamanı ve geçmişi ise içsel (innie) bağlamında nitelendirecek olursak tam anlamıyla saf bir zamanın izinden gidiyor oluruz. Geleceğin cevapsız kalan endişe verici mesajları da, içsel olanın ruhunda koca bir boşluk yaratabilecek kadar ağır. Helly’nin (Britt Lower) kapılmış olduğu bu boşluk, The Grim Barbarity of Optics and Design (Optik ve Tasarım Departmanının Acımasız Gaddarlığı) adlı bölümün hemen ilk sekansında bizi karşılıyor.

Bu bölümle birlikte Lumon’un atmosferi, içsellerin kendi içselliklerine yabancılaşmaya başladıkları bir döneme girerken saf zaman, yerini saf boşluğa bırakıyor. Helly’nin asansörde içseli ve dışsalıyla arada bir yerde sıkışarak kalması ve hemen onu takip eden Mark’ın (Adam Scott) içselinin anî duygu durumunu dışarıya aktaramadan dışsalıyla buluşması sezonun başından beri dikkatli bir şekilde örülen Lumon sisteminde çatlaklar oluşturmaya başlıyor. Bu durumun altyapısını destekleyen bir başka sorunsal ise Lumon’daki departmanların her birinin bir diğerine karşı beslediği korku ve tedirginlik. Pavlov deneyini hatırlatan Lumon’un iç mimarisi ve tasarımı, şirkette çalışan içseller için psikolojik alanların perdelerini aralıyor.

Hatırlamayı Kiralamak
Lumon’un çalışanları için kurmuş olduğu yaşam biçimi bir anlamda her bireyin hatırlama ve hatırlanma eylemlerinde boşluklar yaratıyor. Benzer muhtemel boşluklar Lumon çipi kullanmayanlar için gayet sıradan bir durumken diğerleri için adeta başkaları tarafından kiralanabilen birer meta haline gelmekle eşdeğer. Öyle ki deneyimi bizzat kazanmış aynı birey daha önce kendisinin sahip olduğu anılara erişebilmek için neredeyse onları kiralamak zorunda kalabilir. Lumon’dakiler kendi dışsalları tarafından kontrol edilirken içsellerin dışsallar üzerinde hiçbir söz hakkının bulunmaması eşitlik anlayışı düzleminde uçurumlar doğuruyor. O halde ortaya “Bireyin merkezi nerede?” sorunsalı çıkıyor.

Beşinci bölüm itibariyle bu merkezi Lumon olarak değerlendirebiliriz. Daha doğrusu şimdilik dışsalların içsellerle, içsellerin ise dışsallar ile iletişim halinde olabileceği tek ortak nokta orası olarak gözüküyor. Bu durumun ilginç tarafı, içsellerin dışsallar ile kaydedilmiş videolar aracılığıyla iletişim kurdukları mekânın arka planının, Lumon’un mimarisiyle benzerlikler taşıması. Bu ayrıntı ister istemez içsel ve dışsal kavramlarını rafa kaldırmak anlamına gelebilir. Böylelikle Lumon’un dışarısını da bir içsel olarak değerlendirip, bu mekânın “dışarısının dışında” da bir hayat olduğu ihtimalini düşünecek olursak Lumon’da çalışanların kafatasına çip yerleştirenleri de doğal olarak kendi gerçekliklerinden uzaklaştırmış oluruz.

Öz İmgenin Kayboluşunu Arzulamak
Helly’nin, Lumon asansöründe dışsallığı ile içselliği arasında bir yerde sürekli olarak sıkışıp kalmış olması Helly’nin taşıyıcılığını üstlenen bedenin bir anlamda kendi öz imgesini yok etme arzusuna örnek teşkil etmekte. Onun bu eylemini takiben Mark ise Lumon’un itici güç olması nedeniyle soyut olarak öz imgesinin üzerini karalamıştır. Bu konum Mark’ı dolaylı yoldan bir arayışa sürüklerken, dışarıya kapalı departmanlar arasına sıkışmış olan yaşam formlarını da hareketlendirerek gündelik rutinlerinin dışına çıkmalarını sağlıyor. Bir diğer önemli soru: “Lumon’un içinde varlıklarını gösterenler pratikte birer mahkûm mu?”

Her bölümde karakterlerin meraklı girişimciliği üzerinden şirketin farklı bölmelerini arşınlamaya çalıştığımız mekân genişledikçe, karakterlerin tümeldeki hapishaneleri hakkında daha çok bilgi edinmiş oluyoruz. Burt (Christopher Walken), bizzat görerek deneyimlemiş olduğumuz imgeler aracılığıyla sezon boyunca Lumon’un bir nevi haritasının ipuçlarını verirken Mark’ın ekibini ise, zihinlerini bulandıran yönlendirmelerle kuşatıyor. Her halükârda ipuçlarını belli bir sonuca varmak veyahut bir harita çıkarmak için kullanmak, betimlemek pek mümkün olmuyor. Dışsal ile içselin arasına giren zamansal boyut kendi içinde belli bir denge yaratıyor. Bu dengenin en büyük taşıyıcısı ise doğal olarak “hafıza sabitleyicili” asansör.

Yalnızlığın Harmonisi
Bölümün adı bir bakıma izleyiciyi doğrudan “yalnızlık” sahasına doğru çekebilir. Nitekim optik yansımalar da, tasarıma aidiyetlik gösteren de sadece bir kişi üzerinden deneyimlenip süzgeçten geçirilebilir. Burt ve Irving’in (John Turturro) ortak bir anlayış çerçevesinde birbirlerine olan yakınlıkları her ne kadar yalnızlıklarını paylaşılabilir kılmış olsa da ikisinin ait olduğu departmanların mekânsal ayrıklıkları bireysel olarak yalnızlığın harmonisini ortaya çıkarıyor. Bu durum Lumon’daki boşluğun düzenini sürdürebilmek için yeterli gibi. Bölüm adında bahsi geçen “Barbarlık” veya “Gaddarlık” durumu ise bununla ilgili bağlantısını koruyor. Boşluğun barbarlığı beşinci bölümün derinliklerine işlenirken aynı hapishaneyi paylaşanların diğerlerine hapis hayatı yaşatması mümkün kılınmış oluyor. Buna Dylan’ın (Zach Cherry) Burt’e olan yaklaşımı örnek verilebilir. Lumon bünyesindekiler birey olarak kendilerine ulaşamamışken, yakınındakilere ulaşmaları için de yeterince güç noktası oluşmuyor.

Beyazlığın Kör Edici ve Usandırıcı Dansı
Karakterleri varoluş düzleminde birer bütün olarak yakalamanın pek mümkün gözükmüyor oluşu, onların Severance anlatı evreninde tam anlamıyla modellemelerinin yapılmasını engelliyor. Hem dışsal hem de içsel özelliklere baktığımızda kimi karakterler üzerinde ortak noktalar mevcutken kimi karakterler arasında ise temel ayrılıklar söz konusu olabiliyor. Dolayısıyla aynı anlatı içinde aynı bireyin iki farklı modellemesini takip etmek durumunda kalıp aynı bireyin kendisi ile hem içsel hem de dışsal anlamda yakınlaşmasını seyrediyoruz. Bir bakıma status quo durumu, etrafında olup bitenler kendisini besledikçe deneyimlenmiş olguların hem içsel hem de dışsal için varolan alternatif sonuçlarını tartışmak üzere başka bir mekânın kapılarını aralamakta. Beşinci bölüme gelinceye dek Mark’ın yazgı yasasına boyun eğmeyişindeki istikrarının daha da sivrilmiş halini Helly’de görürüz. Lumon’un şirket içerisindeki şişirilmiş gerçekliği henüz anlamlarını çözemediğimiz rakamlar arasına gizlenmişken tartışma durumu açısından meydan okumaya hazır bir platform sunmazlar. Sadece karakterleri gözlemleyebildiğimiz ölçüde değerlendirilebilir yargılar ortaya çıkar.

Kendine Yabancı Bir Gerçekliğin Ağırlığı
Gerçekliğin taşıyıcısı olan zihin, Severance’da durumu sosyolojik ve etik olarak alt seviyeye çekmektense grotesk yanını kullanarak gerçekliğin önüne perde indiriyor. Böylelikle Severance’ın gerçekliği karakterlerin vücutlarında hiyerarşik olarak yerlerini alırken yapılandırılmış biçimde de tüm heybetiyle karşımıza çıkıyor. Ölüm, çürüme ve bozulma gibi gerçekliğin “kötü” olarak nitelenebilecek yanları bu anlatı çemberinin dışında. Örneğin Helly’nin başvurduğu “dışsalının hayatına son verme” durumu da buna bir işaret. Buradaki asıl amaç içsel çürümenin takip edilişinde yatıyor. İntihar eylemine içsel Helly kalkışmış olsa da, bunu dışsalına dönük bir cinayet girişimi olarak algılamak da mümkün, zira bu eylem öncesinde Helly’nin dışsalına olan güveninin tamamen sarsıldığına tanık olmuştuk.

Metaforik olarak bir nevi kendi beden politikasını yaratan Severance, yaratmış olduğu sosyal düzenin değişme eğilimini seyreder ancak onun etrafına üst düzey bir koruma kalkanı yerleştirmeyi de ihmal etmez. Bunu doğal ve kaçınılmaz bir gereklilik olarak yansıtan Lumon düzeneği, bölümün “keçi” sahnesinde, optik ve tasarıma ait verilerin yıkıcı vuruşunun hakkını veriyor. Keçilerin kurgusal olarak konumlandığı nokta doğrudan “yem” niteliğinde yapay bir gerçekliğin boyutunu aşmışken mekânların konumlandırılmış iktidarı ise kendini en sıradan görsellikte, baskın pozisyonda buluyor. Anna Ouyang Moench tarafından yazılmış, Aoife McArdle tarafından yönetilmiş olan bölüm, bizzat gözler aracılığıyla tanık olunanın yanıltıcılığına vurgu yapan ayrıcalıklı bir anlatı.

Dokunmanın, birebir olayın içine girme eyleminin ötesinde konumlanmış gözler aracılığıyla bir uzamın ayırdına varabilmenin, o mekanı tamamen yaşayıp deneyimlemek anlamına gelmeyeceğini ve bunun da ötesinde, görüngülerin yanılgılar denizinde yüzdüğünü vurguluyor adeta bu bölüm. Görmenin başladığı noktada kaçınılmaz olarak hatıraların / anıların meydana gelmesiyse en etkili “yalan gerçeklik” düzlemini oluşturuyor. Mark ve Helly aracılığıyla keşfettiğimiz keçilere genel anlamda yüklenen “yönlendirici” ve “engel tanımaz” gibi sıfatlar, Lumon bağlamında yanıltıcılıkları en yüksek seviyede olan faktörlerden, zira şirket içinde bu oğlakların nasıl nitelendiği bir muamma. Bu noktada Lumon, aynı birey üzerinde toplamda iki bölünmeye sebep oluyorsa içsel olanın da kendi bölünmesini yaratması demek bölünmenin de bölünmesi anlamına geleceğinden, Severance’da her ayrık birey için bir kurtuluş alanı kendini gösterebilir. Bu da erimiş öznelliğin örtük gerçekliği üzerindeki perdeyi kaldırmak için yeterli.

SEVERANCE 1. Sezon (9 Bölüm, 9 Eleştiri Yazısı – Burcu Meltem Tohum)