SEVERANCE (Sezon 1, Bölüm 7: Defiant Jazz) – İçselliği Yargılama Yetisinden Dışsallığı Yargılama Hürriyetine Geçiş

Her bölümünde derin düşünme eylemini bir üst seviyeye çıkaran Severance, 25 Mart’da yayınlanan Defiant Jazz (Muhalif Caz veya Serkeş Caz) adlı bölümüyle izleyiciye sezonun kırılma noktasını yaşatıyor. Başından beri peşinde olduğumuz “içsel” olanın asıl mevzusu yerini tam anlamıyla “içsel dünyanın” işleyişindeki çarpışmalara bırakıyor. Bölümün yönetmenliğini yapan Ben Stiller, özellikle bölüme adını veren Defiant Jazz sekansında hızlandırılmış birtakım ayrıntılarla biz seyircileri Lumon Şirketi’ndeki nesnelerin bilgisine, öznelerin hareketlerindeki düzenli dağınıklıklar eşliğinde ulaştırıyor.

Milchick ile Mark S. dans marifetlerini gösterirken (Tramell Tillman & Adam Scott).

Bu bölümle beraber asıl amacın içerinin yönetimi değil, aksine dışarının kontrolü olabileceğine dair ipuçlarıyla karşılaşıyoruz. Sezonun ilk bölümlerinde Mark’ın (Adam Scott) Lumon Şirketi’ne yönelik protestolara karşı sert tepkisini görmüştük. Ayrıca bir önceki bölümde Mark’ın kız kardeşi Devon’ın (Jen Tullock), hafızası temizlenmiş bir dışsal ile karşılaşmış olması Lumon’un çizgilerini genişletme denemelerine örnek olarak gösterilebilir. Bu da serinin kompozisyonunda öznelerin bilinçaltlarındaki sızıntılara yönelik göndermeler ortaya koyuyor. Sınırsızlığı kendi tasarımları ölçüsünde doğuran Lumon, niceliğin değil tam anlamıyla niteliğin türüyle ilgileniyor. 

Jen Tullock

Anıların Gömülüp Dinlendiği Hücreler

Tamamlamış olduğu düzenleyicilerle %75’lik (aslında 73) seviyeye ulaşan Helly (Britt Lower), kendisi ve meslektaşları için bir “Müzik / Dans Deneyimi” (MDE – Music Dance Experience) kazanarak kendi departmanlarında hiç beklenmedik bir kıvılcım ateşliyor. Toplamda beş dakika sürecek olan bu “dans” aşaması Helly’nin departmanında içseller arasında kırılma noktalarını teker teker başlatıyor. Dans ritüeli için Defiant Jazz’ı (Muhalif Caz – hem Dylan hem de tüm ekip açısından manidar bir isim) seçen Helly, Dylan’ın (Zach Cherry) hem içsel hem de dışsal dinamiklerinin dışarıya atılmasında köprü görevini üstleniyor. Milchick rolünü üstlenen Tramell Tillman’ın bariz bir şekilde fark edilen oyunculuğu ise gözleri kamaştıran türden. 

Zach Cherry’nin (önde) öfkeden patlamak üzere olduğu bu sahnenin kırmızı tonlara denk getirilmesi hoş bir dokunuş.

Müzik – Dans Deneyimi sahnesinin görsel dinamiklerinde yatan gerginlik katmanları ise adeta Dario Argento’nun Suspiria’sını anımsatıyor. Milchick’in kendisini en saf haliyle “anlık” eğlence alanına bırakışı bölümün kompozisyonunda en yumuşak düşüşün örneği niteliğinde. Öte yandan Irving’in (John Turturro) parmak şaklatması, dikkat çekici ışık gösterisi eşliğinde Mark’ın kendi cebinde dışsalının içseli için bırakmış olduğu “ufak” armağanı bulması, Helly’nin mekâna olan adaptasyonuna yönelik eğlenme hali ve Dylan’ın içsel ile dışsalı arasındaki sıkışıklığın Milchick üzerinde patlaması karakterler arası değer ayrımlarına iyi birer örnek. Karakterlerin her birinin bir diğerine dışsalları aracılığıyla gerçekliği itiraf etme çabası adeta anlık olarak esintiyle kaybolan bir his. Asla gelip geçici değil elbette ancak esintinin yaymış olduğu yüksek enerji Lumon mekânları içindeki muhtemel fiziki daralmaları uyandırıyor. 

Adam Scott, Zach Cherry, John Turturro ve Britt Lower

Dylan’ın bilgisayar başında düzenleme yaparken tam olarak yaşamış olduğu sıkışmışlık da buna bir örnek oluşturuyor. Anlık bir “kurtulma” ve “kurtarılma” ihtiyacı, her arayışın birer ağrı kesici bağlamında sunulmasına neden oluyor. Bu açıdan dışsala tutunmak neredeyse imkânsız. Diğerlerine oranla Mark’ın dışsalının içseli ile iletişimi daha sosyal. Ancak Lumon içerisinde dışsalının bıraktıklarıyla değil sadece içselinin kendisiyle karşılaşması, onu kör edecek kadar yoruyor. Gittiği her yerde farkında olmadan “asıl” kendini arıyor ancak asıl olan “kendisi” en az onun arayışta harcadığı enerjiyi yine onun kendisinden kaçmak için kullanıyor. 

Bana El Sallayan Tuzlu Gözyaşlarının Sahibi Kim?

Dışsalın sadece hayal gücü olduğunu varsayarsak Lumon asansöründen çıktıktan sonra asıl olan “biz” kimiz? Her ne kadar sezon boyunca içselin dışsala olan ihtiyacı ön planda sunulmuş olsa da dışsalın içsel arayışı için içselin gizemini koruması önemli bir ayrıntı. Burt’ün (Christopher Walken) emekliliği onuruna yapılan karpuzlu kutlama ve etrafa saçılan “Hoşça kal Burt!” çığırışları adeta içselin duvarlarını titreten cinsten bir gerilim yaratıyor. Ayrıca Burt’ün dışsalının yaptığı söylenen veda konuşmasındaki arka planın yine Lumon Şirketi’nin duvar tasarımının aynısı olduğunu söylemek gerek. Her bölümde başka karakterler aracılığıyla karşımıza çıkan bu durum bize anlatıldığı tarzdaki “dışsal” kavramının gerçekliğinin yitirilmesine neden oluyor. Böylece ortada ne içsel ne dışsal kalıyor, bir anlamda onların yerini “kendi” olan varoluşların uyku ile uyanıklık arasındaki düzlemi alıyor. 

Britt Lower

Böylece içsel ile dışsal arasındaki gizem, konuşmak için değil yalnızca sessiz kalmak için harekete geçen dudakların bilinmez devinimini çağırıyor. Böyle bir durumda Lumon’un dışarıdaki karanlığın üzerini örtmek için başlattığı “mükemmelik” çalışması, aksine “nasıl mükemmel olamayız?” sorusunun cevabını veriyor. Irving’in Burt’ün ayrılışına yönelik durumu anlık olarak içinde hazmetme aşamaları, Victor Hugo’nun bir şiirinde ifade ettiği gibi gözyaşı dökmeden ağlama eylemini andırıyor. Öte yandan dışsalının almış olduğu bu karar, Burt’ün kendisi için bile bilinmez bir şekilde yıkıcı bir yük oluşturuyor. Bu şekilde solmaya yüz tutan Irving ve Burt’ün ilişkisi, Lumon’un etkileyici ışıkları eşliğinde karanlığa gömülüyor. Bu ana kadar birden fazla kayıp veren ve iç sistemlerinde beklenenden fazla pürüz çıkan Lumon bir anlamda başarısızlığa giden yolunun da imzasını yorgun bileğiyle atmış oluyor. 

Patricia Arquette

Zihnin Erişilemez Manevi Bölümü

Bütün gördüğümüz rüyaları toplayıp çöpe atmak için sırtladığımızda yaşadıklarımızdan çok daha ağır olup olmadığının belirsizliği, kendi içinde dolaylı yoldan büyük bir keskinlik yaratır. Bu çöpe ek olarak bir de hatırlamak istemediğimiz ve bizi derinden yaralayan anıları da eklemek istediğimizde, bölümde bahsi geçen anıların manevi ağırlığı bizi içinde bulunduğumuz yaşımızdan daha da büyütür mü? “Hatırlamak” fiilinin içini biraz açacak olursak “zihni uyandırmak” eylemine yaklaşırız. Anılara dalmak da tam buradan geçer. Lumon’un nihai amacı “zihni uyandırma” işleminin kontrolünü kendi elinde tutmak olduğundan Irving’in Burt evrenindeki anıları Lumon’a ait gözüküyor. Zihinleri için yaratılan anıların bile kişinin kendisine ait olmaması, onların adeta birbiri için satılık birer nesne haline gelmesi dışarıdaki gerçekliğin acımasızlığından daha ağır bir acımasızlığı etrafa yayıyor. Gen manipülasyonunun tüm gücü Lumon’da gibi gözükse de bölünen beynin yıkamış olduğu tüm anılar bir çırpıda yok olmuyor. Sadece zihnin hatırlama noktasından uzak bir yere doğru süpürülüyor ancak ne zaman hatırlatıcı bir nesne ortaya çıksa kendini yeniden inşa edebilecek bir yol buluyor. 

Sol sütundaki rakamların bir anlam ifade edip etmediği büyük ihtimalle sonraki sezonda ortaya çıkacak.

En Güzel Zamanları İlan Eden Muhteşemlikteki Kötü Zamanlar

Cobel’in (Patricia Arquette) tam zamanlı bir içsel (innie) olarak sunulması aklımıza Casey’nin (Dichen Lachman) de onun gibi tam zamanlı bir içsel olup olmadığı sorusunu getiriyor. Bölümün sonunda izleyiciyi tam anlamıyla şaşkına çeviren Casey’nin Lumon’daki konumuna yönelik sezonun başından beri yeterli bilgi mevcut değil. Kendisini hiçbir zaman Lumon’un asansöründe görmedik, onun varoluşu Lumon çerçevesinde sadece Sağlık Merkezi’ndeki (Wellness Centre) varlığıyla tanıtıldı. Onun dışarıdaki varlığı ile hiçbir zaman karşılaşmamış olmamız da, aklımıza onun tam zamanlı bir Lumon çalışanı olma ihtimalini getiriyor.

Dichen Lachman

Durum böyle ise Casey’nin Mark ile olan ilişkisi ve yapmış oldukları terapinin boyutu duygusal anlamda kendini katmanlandırırken, aynı şekilde daha önce diyalogların birinde geçen “jazzed” (eğlence mekanı veya sahte anlamında) ifadesi de Defiant Jazz bölümünü oldukça gerçekçi bir şekilde çevreliyor. Buna ek olarak yarı bulanık, yarı gerçekliğini yitirmiş ve sembolist göndermelerde bulunan yansımalar, tipik olarak “sarhoşluk” hissi veriyor. Uyanış ise bu geçici sarhoşluğun kıyısına tünemiş, sadece kendi zamanını bekleyen bir dinlenme noktası. 

Burcu Meltem Tohum

SEVERANCE 1. Sezon (9 Bölüm, 9 Eleştiri Yazısı – Burcu Meltem Tohum)

Bir Cevap Yazın