VIVRE SA VIE – Varoluşçuluk ve Determinizm Gerilimi Arasında Kleinfrankenheim Sorgulaması

Vivre sa vie: Film en douze tableaux (Hayatını Yaşamak, 1962) eserini belli bir bakış açısıyla ele alıp, onu değerlendirmeye koyulmak bir oyun hamurunun ele avuca sığmayan şekliyle uğraşmaya benzer. Düşüncelerin, sözcüklerin kifayetsiz kalabileceği ve bizleri ulaşılması güç boyutlara fırlatan -şiddetini tam da bu merkezden alan- bir Godard yapıtıdır. Anna Karina’nın canlandırdığı Nana Kleinfrankenheim adındaki genç … Okumaya devam et VIVRE SA VIE – Varoluşçuluk ve Determinizm Gerilimi Arasında Kleinfrankenheim Sorgulaması

İmkânsızlığın Yadsınamayacağı Yere Varmak: MUKAVEMET

“Zavallı mıydı benim gibi? Zavallıydı, değil mi o da?” Soner Caner’in Mukavemet (2022) filminin başkarakterlerinden Rahmi’nin bu soruları sorduğu sırada her şey çoktan bitmiştir ama o bitişi hazırlayan içsel ve dışsal sürecin nasıl inşa edildiğinin görülmesini sağlayan bir muhakeme başlayabilir izleyici için. “Zavallı” sözcüğü, “acınacak kadar kötü durumda bulunan” anlamının dışında “gücü bir şeye yetmeyen, … Okumaya devam et İmkânsızlığın Yadsınamayacağı Yere Varmak: MUKAVEMET

L’AMANT – Erotik Bir Büyüme Hikayesine Yeniden Bakış

Marguerite Duras’nın 1983 yılında yayımlanan romanı L’Amant’dan esinlenerek çekilen ve aynı adı taşıyan Sevgili, hem bir büyüme (coming-of-age) hem de erotik bir aşk hikâyesi. Tony Ka Fai Leung’un (The Chinaman) ve Duras’ya olan benzerliğiyle dikkat çeken Jane March’ın başrollerinde olduğu 1992 yapımı film, usta yönetmen Jean-Jacques Annaud’nun altıncı uzun metrajı. Öncelikle romandan söz edecek olursak, … Okumaya devam et L’AMANT – Erotik Bir Büyüme Hikayesine Yeniden Bakış

SOUL: Ruhun Yaşam Öncesi Dünyada Yolculuğu

Konu animasyon olduğu zaman günümüzde en yaratıcı işler çoğunlukla Pixar çatısı altında çıkıyor. Bu durum Steve Jobs’ın bir dönem şirkete dahil olmasından mıdır bilinmez (Pixar 1986’da, Jobs’dan gelen finansal destek sayesinde Lucasfilm’den ayrılarak bağımsız bir şirket olmayı başarmıştır) ama bünyesinde barındırdığı insanlar ve ürettikleri işler hayal gücünün ne denli şahane bir şey olduğunu bize her … Okumaya devam et SOUL: Ruhun Yaşam Öncesi Dünyada Yolculuğu

TALK TO ME: Açık Gözlerle Uyuyan Bir Zihinde Düzenin Aktif Farkındalığı

Gaston Bachelard’a göre varlık, uyanık haldeyken imgelerin saldırısına uğrarken uykudayken eksik görsellerin, hareket halinde olan şekillerin deforme halini deneyimleyen bir oluş. Bu bağlamda insan varlığını tam olarak tanımlayabilmek için onu bu düş ile düşünce arasındaki sıkışmışlık halinden çıkarmak gerekiyor (19 Ocak 1954, Paris Inter Radyosu’ndaki Dormeurs éveillés serisine ait röportaj). Danny ve Michael Philippou ikilisinin … Okumaya devam et TALK TO ME: Açık Gözlerle Uyuyan Bir Zihinde Düzenin Aktif Farkındalığı

OPPENHEIMER ya da Tarihe Tek Taraftan Bakmanın Dayanılmaz Hafifliği

Bu yılın (en azından şimdilik) Barbie (Gerwig) ile birlikte en çok konuşulan iki filminden biri, elbette Nolan’ın henüz çekim aşamasındayken bile “muhteşem bir film oldu” diyerek oldukça direkt bir şekilde reklamını yapmaya başladığı Oppenheimer (2023). Söz konusu yönetmen Christopher Nolan olunca, beklentiler oldukça yükseldi ve yönetmenin en az 5-6 filmini en ince ayrıntısına kadar bilen … Okumaya devam et OPPENHEIMER ya da Tarihe Tek Taraftan Bakmanın Dayanılmaz Hafifliği

Yaşamdaki Yerini Bulmak: GENCO

Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı kitabında kahramanların bir çağrı üzerine – bu, kimi anlatılarda bir iç ses de olabilir – yola çıktıklarını söyler. Selçuk Metin’in Genco (2021) belgeseli, Beyoğlu’nun günlük, rutin keşmekeşinin henüz başlamadığı saatlerde, “cadde-i kebir”de Genco Erkal’ın tek başına yürüyüşüyle açılır. Caddeleri, sokakları, mekânları birbirine koşut iki yürüyüşü izlemek üzereyizdir bu filmde: … Okumaya devam et Yaşamdaki Yerini Bulmak: GENCO

BARBIE: Her Şey Olabilen Ken’ler ve Hiçbir Şey Olmayı Seçebilen Barbie’lerin Feminist Peri Masalı

Ruth Handler’ın doğurduğu, kapitalizmin ve patriyarkanın yaralayıp yararlandığı belki de ilk feminist idollerden biri olan Barbara Millicent Roberts’ı yani nam-ı değer Barbie’yi Greta Gerwig ve Noah Baumbach sarıp sarmalar. Pembe renginden ve femmephobia’dan muzdarip herkesin korkulu rüyası olan bu film sanılanın aksine tipik bir “chick flick” değil aksine zeitgeist yapıda kendini parlatan ve kendinden çokça … Okumaya devam et BARBIE: Her Şey Olabilen Ken’ler ve Hiçbir Şey Olmayı Seçebilen Barbie’lerin Feminist Peri Masalı

AYNA AYNA’da (2022) Rüyalara ve Şehre Sinenler

Uyandığımızda sıklıkla parça parça hatırladığımız, buna rağmen bazen – özellikle aynısını ya da benzerini birçok defa görmüşsek – uzun süre etkisinde kaldığımız rüyalarımız; beklentilerimiz, kaygılarımız, yenilgilerimiz ve bize ait daha pek çok duygu, düşünce ve durumun gösterenidir. Bu yüzden bir rüyayı analiz etmek için Freud’a ya da Fromm’a başvurmak kendimizi, ne olduğumuzu, belki bizi bir … Okumaya devam et AYNA AYNA’da (2022) Rüyalara ve Şehre Sinenler

THE BOOGEYMAN: Karanlığın İstenmeyen Çocuğu

Stephen King'in aynı adlı kısa öyküsünden uyarlanmış olan The Boogeyman (2023), kulağa fısıldanan, yol gösterici hoş bir melodi gibi başlangıçtan beri var olmuş karanlığın tam orta yerine mum yakıyor. Kötücül olanı zihinsel kavrayışın temsilinden tamamen sıyıran ve onu maddi bir nesne olarak sunan yönetmen Rob Savage, korkunç olanı canı yakılabilen; etten kemikten bir nesne haline … Okumaya devam et THE BOOGEYMAN: Karanlığın İstenmeyen Çocuğu