PRISONERS OF THE GHOSTLAND: Gülünçleştirme Yolunda Gülünçleşmek

Fransa’nın başkenti Paris’te devam eden L’Etrange Festival’in (Tuhaf Festival) ikinci gününde gördüğüm filmlerden birisi de Nicolas Cage’in başrolünü üstlendiği Prisoners of The Ghostland (Hayalet Diyarın Mahkumları, 2021) oldu. Japon yönetmen Sono Sion’un en yeni filmi, festivalin beklenen yapımlarından biriydi. Şair ve yönetmen Sion, ilk kez içinde Cage gibi bir starın olduğu uluslararası bir cast ile seyirci karşısına çıkacaktı. Paris’teki Forum des Images’ın ağır toplara ayırdığı 500 numaralı büyük salonunda hiç yer kalmamıştı. L’Etrange Festival’in görece genç izleyici kitlesi bir dönem düşüş yaşayan ancak özellikle beklenmedik bağımsız filmlerle yeniden doğan Cage’i ekranda görmeyi heyecanla bekliyordu.

Oscarlı büyük aktör Cage’in daha underground bir kültürü temsil ettiğini düşünen bu genç kitle içindeki popülerliğini bizim topraklarda bir dönem bazı kesimler tarafından küçümsenen, ardından beklenmedik coverlarla ortaya çıkan arabeskin kralı Müslüm Baba’nın durumuna benzetiyorum. Baba hayata veda etmeden önce hiç girmediği, bir bakıma hor görüldüğü mahallelerde birdenbire yeniden doğmuş, hatta bu durum eski hayranlarını bile şaşırtmıştı. İşte Cage’in durumu da biraz böyle gibi. O artık “tuhaf” filmlerin gönüllerde taht kurmuş Cage Baba’sı. İnanmıyorsanız Mandy’ye (2018) bir göz atın. Peki bir zamanların motorundan ateş püskürten Ghost Rider’ının Ghostland’daki durumu böyle mi? Cage Baba’nın performansına diyecek yok ancak “Hayaletler Diyarı”nda kayda değer bir film de yok.

Sion’un filmi post-apokaliptik bir western hikayesi anlatma çabasında. Hayaletler Diyarı dünyanın neresinde geçiyor bilemiyoruz. Muhtemelen bu gezegende değiliz. Sion’un fantastik dünyasında Japonlar’ın ve Amerikalılar’ın bir arada yaşadığı bir köydeyiz. Hayalet Diyarın Mahkumları western türü adına yeni bir şeyler söylemeye kalkarken özel isimlere bile gerek duymayan karakterlerin temsil ettiği stereotiplere takılıp kalıyor. Filmde birçok karakterin özel ismi yok. Hero (Nicolas Cage), The Governor (Bill Moseley), Psycho (Nick Cassavetes) gibi kahramanlar genel isimlerine yakışır şekilde klişeler özerine inşa edilmiş. Esas kızımızın bir adı var. Fransız dansçı ve oyuncu Sofia Boutella, Bernice isimli bir seks işçisini canlandırıyor. Daha doğrusu Bernice işçiden çok bir köle. Özgürlüğünü ararken bir hapishaneden başka bir hapishaneye savruluyor.

Maalesef Boutella’nın performansı vasatın altında. Böylesine zayıf bir senaryoda akılda kalabilmeniz için ancak Cage olmanız gerekiyor belki de. Film western klişelerini gülünçleştirmek çabasında, ne var ki bunu yaparken gülünç duruma düşen bir anlatıya dönüşüyor. Kahramanın istekler / engeller gelgitlerinde ivme kazanması gereken yolculuğu beklenmedik derecede basit bir şekilde tamamlanınca ortaya bayağı bir sinema çıkıyor. Yazının başında film yapmaya başlamadan önce şair olduğunu belirttiğim Sion’un, Hayalet Diyarın Mahkumları eserinin şiirsellikten bile nasibini alamadığını ekleyeyim. Bir filme çocuk unsurunu yerleştirmiş olmanız o filmin şiirsel sinemanın sınırlarına yaklaşacağı anlamına gelmiyor. Unutulacak filmler arasına adını altın harflerle yazdıran Hayalet Diyarın Mahkumları’nda yaratıcı olan tek şey filmin afişi diyebilirim. İyi seyirler.

Beraat Gökkuş

Beraat Gökkuş Twitter

Beraat Gökkuş Instagram

Bir Cevap Yazın