72. Berlin Film Festivali’nin (Berlinale) açılış filmi olarak gösterilen Peter von Kant (2022); Denis Ménochet, Stéfan Crépon, Isabelle Adjani, Hanna Schygulla, Khalil Ben Gharbia ile Aminthe Audiard‘ı başrollerde gördüğümüz bir François Ozon filmi. 85 dakikalık yapım, ünlü Alman auteur Rainer Werner Fassbinder’in -bu yazının devamında kendisinin ismini RWF şeklinde kısaltacağız- 1972 yapımı filmi “Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları” (Die bitteren Tränen der Petra von Kant) adlı kült filminin bir uyarlaması. Kısacık ömrüne (1945-1982) pek çok kült yapım sığdıran RWF, 1965-1982 yıllarına damgasını vurmuş olan çok üretken bir yönetmen. Ancak bu üretkenliği ile hem kendisine hem de çevresine fazlasıyla zarar veren davranışları birbirini besliyordu. Zaten biraz da bu sebepten dünyamıza erken veda etti diyebiliriz. Daha önceki RWF filmleri yazılarımızda da sözünü ettiğimiz gibi, setteki herkese neredeyse “işkenceye” varan davranışlar sergileyen yönetmen, Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları filminde aslında kendini anlatmıştır diyebiliriz. O nedenle kendisinin gerçek hayatta da sürekli aşağıladığı ancak buna rağmen hep yanında tuttuğu Irm Hermann’ı ise Petra von Kant’ın filmde sürekli kötü davrandığı yardımcısı rolünde görmek hiç de şaşırtıcı değil.
Filmin 85 Yazı (Été 85, 2020), Tutku Oyunu (L’amant Double, 2017) ve Frantz (2016) gibi yapımlarla tanıdığımız François Ozon versiyonuna dönersek eğer, Ozon’un içinde sadece kadınların yer aldığı RWF filmini cinsiyet rollerini değiştirerek uyarladığını, ancak çoğunlukla da ana metne yakın kaldığını görüyoruz. Senaryoyu da kendisi yazan Ozon, Petra von Kant adını “Peter von Kant” hâline getirmiş ve film elbette ki Fransızca çekilmiş. Bu oda dramını Almanca değil de Fransızca olarak izleyebilmenin duruma ayrı bir duygusal boyut kattığını eklemeden geçmeyelim. RWF versiyonundaki Marlene (Irm Hermann) karakterinin soğuk durgunluğunun ve neredeyse bir dilsiz gibi hareket edişlerinin yerini Karl (Stéfan Crépon) karakterinin inanılmaz mimikleri ve trajikomik yapısı almış. 41. İstanbul Film Festivali’nde izleme imkânı bulduğumuz film, salondakileri sık sık gülmekten kırıp geçirirken, bu komedinin belki de yegâne sebebi Karl karakteriydi diyebiliriz. Bu güldürü ögesiyle Ozon, RWF’nin oldukça histerik melodramına başka bir boyut katmış ve onu boğuculuktan çıkarıp farklı bir havayla bezemiş.

Sadece Kadınların Yer Aldığı ve Buna Rağmen Mizojinik Olmayı Başaran Petra von Kant’tan Peter von Kant’ın Mizahla Bezeli Evrenine Doğru
Filmin hikâyesine geçecek olursak, oldukça narsist bir karakter olan Peter von Kant (Denis Ménochet) ünlü bir yönetmendir ve aralarında dominant – itaatkâr ilişkisi bulunan yardımcısı Karl ile birlikte, müthiş bir biçimde dekore ettiği evinde yaşamaktadır. Hemen ekleyelim, Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları’nda ana karakter bir modacıydı. Ozon’un versiyonundaki ana karakterin yönetmen olması karakterin Fassbinder ile olan benzerliğini arttıran etmenlerden, üstelik Ménochet’nin RWF ile olan fiziki benzerliği de cabası. Ozon’un versiyonu orijinal filmin aksine bütünüyle aynı dairede geçmiyor. Daha sonraki paragraflarda sözünü edeceğiz ancak kısaca söylemek gerekirse filmin sonunda Peter von Kant’ın dairesinden kısaca da olsa çıkabiliyoruz. Sanki bir tiyatro dekoru gibi olan ev, inanılmaz bir görsel zenginliğe sahip. Filmin asıl versiyonunda sadece kadınların rol aldığını söylemiştik, Ozon’un versiyonu bu açıdan daha çeşitli zira hem kadınlara hem de erkeklere ev sahipliği yapıyor. Orijinal filmdeki klostrofobik hava bu filmde de korunurken, Peter von Kant RWF’in çok daha yumuşak ve duygusal versiyonu olma özelliğini taşıyor.

Peter bir gün arkadaşı Sidonie (Isabelle Adjani) tarafından ziyaret edildiğinde Sidonie’nin arkadaşı Amir (Khalil Ben Gharbia) ile de tanışma fırsatı buluyor. İlk görüşte Amir’e kapılan Peter, Amir’e tüm ilgisini ve zamanını veriyor. Bu durumda Karl’ın ne kadar mutsuz olduğunu eklememize tabii ki gerek yok. Bu şekilde başlayan aşk hikâyesi oldukça kötü bir biçimde sonlanıyor ve Peter histeri krizleriyle etrafındaki herkese nefret saçıyor. François Ozon yönetmenlik kariyerinde 2000 yılında RWF’nin Kızgın Taşlara Düşen Su Damlaları (Water Drops on Burning Rocks) adlı eserinin bir adaptasyonunu yaratmasıyla bir dönüm noktası yaşadı. Bundan tam 22 sene sonra RWF’ye dönüş yapıyor Ozon, hem de yine sansasyonel bir biçimde. Orijinal filmdeki “bitter tears” yani “acı gözyaşları” kısmının bu filmde kalktığını eklemeden de geçmeyelim. Bu değişim filme kesinlikle çok daha yumuşak bir hava katmış.

Petra’nın arkadaş-düşmanı Sidonie bu filmde yine bir kadın olarak tasvir edilmiş. Ne var ki Isabelle Adjani’nin Sidonie’si tatmin edicilikten uzak kalıyor. RWF’in filminde Petra’nın nankör sevgilisi Karin’i oynamış olan Hannah Schygulla ise bu filmde Peter’in annesi rolünde yer alıyor. Bu gerçekten de efsanevi bir geri-dönüş zira Schygulla’nın RWF “teröründen” nasıl “sağ” çıktığına dair demeçleri mevcut. Kendisinin Ozon’un bu yapımında yer alırken yaşadığı hisleri izleyici olarak öğrenmek istemeden edemiyoruz. En az orijinal filmdeki kadar yapay ve teatral olan film karakterlerin stillerine ve kıyafetlerine ekstra özen göstermek gerektiğini de söylemek gerek, zira orijinal filmde de karakterlerin içinde bulunduğu duygu durumları, tarzlarıyla ifade edilmişti. Filmde özellikle öne çıkan bir sahne mevcut: Peter’in Amir’le tanıştıktan sonra ona ailesini sorduğu ve bunu filme çektiği an. Hem Ménochet hem de Gharbia’nın oyunculukları bu sahnede takdire şayan. Peter burada yeni âşık olmuş birinin tüm heyecanı ve tüketme arzusuyla Amir’i ailesini anlatmaya ve duygularını dışarı vurmaya itiyor. Kendi arzu öznesi olan Amir’i kameranın da asıl öznesi yapan Peter, Amir’e ailesinin ölümüyle alakalı sorular soruyor. Amir’in dışa vurduğu duygulardan inanılmaz keyif alıyor ancak bir yandan sonsuz bir empati ve şefkatle bakıyor Amir‘e. Bu şekilde, Peter’in aşkının hastalıklı doğasının çift yüzünü tek sahnede görebiliyoruz.

Fassbinder’in Patolojik Karakterlerinin Benmerkezciliğine Verilen Kısa Bir Mola
Peter’in Amir’den önceki ilişkisinin bitme sebebinin Peter’in kariyeri parlarken sevgilisininkinin duraksaması olduğuna -en azından Peter’in durumu bu şekilde aktardığına- dikkati çekelim. Peter’in sevgili olarak çoğunlukla hükmedebileceği veya bir şekilde baskın gelebileceği, kol-kanat gerip yükseltebileceği kişileri seçmesi tesadüf değil. Amir, yükselen ünüyle birlikte Peter’den kopmaya başladıkça Peter obsesifliğinin de getirisiyle büyük kıskançlık krizlerine girer. Amir’i adeta idolleştiren -evine astığı Amir posterlerinden ve onu bir Yunan tanrısı gibi tasvir etmesinden bunu kolaylıkla anlayabiliyoruz- Peter aşkıyla hem Amir’i yükseltir hem de sürekli onu küçültmeye çalışır. Yönetmen ve ilhamı arasındaki bu aşk ve nefret dolu ilişkide karşısındakine işkence eden tek taraf Peter değildir. Peter’ın buradaki asıl trajedisi Amir’in Peter’in seviyesini bir şekilde aşması ve Peter ile oyun oynayıp onun duygularını bir spektrumun iki ayrı ucunda gezdirirken bundan keyif alabilecek bir karakter olmasıdır.

Filmin sonunda arabanın içerisinde Amir’i görmemiz filme ayrı bir boyut katıyor zira filmin RWF versiyonunu hatırlayacak olursak, en sonda Karin’i hiç görmemiştik. Bir ilişkinin yalnızca tek tarafının içerisinde bulunduğu hezeyanları izlemek odağı ister istemez o tek kişiye çekiyor. Lâkin Ozon filmin sonunda Amir’i de göstererek bir ilişkinin iki tarafı olduğunu bizlere hatırlatıyor ve olayı Peter odaklılıktan çıkarıyor. Çoğunlukla “cinsiyetçi” olarak adlandırılan orijinal versiyonunun aksine, Ozon’un versiyonu herhangi bir şekilde cinsiyetçi olmaya yaklaşmıyor. Filmin 2022 Berlin Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Film dalında Altın Ayı ödülüne aday gösterildiğini de ekleyerek yazımızı sonlandıralım, keyifli seyirler.
