Ülkemizde 14 Nisan’da gösterime girecek olan Renfield (2023) bir “franchise”a dönüşecek, yani devam filmleriyle yıllar içinde koca bir endüstri ortaya çıkartacak mı bilemeyiz ancak Tod Browning’in 1931 yapımı Dracula’sı ile yakın bağları ve ona duyduğu saygı bir yana, yapım tek başına ele alınsa bile hem oyunculukları ve yapım kalitesi, hem de bünyesinde bir arada barındırmayı … Okumaya devam et RENFIELD: Stoker’ın Dracula’sındaki Küçük Bir Ayrıntıdan Doğan Franchise
Etiket: Dracula
BRAM STOKER’S DRACULA: Vampir Temasına Hollywood Dokunuşu
Vampirler, sinema tarihinin defalarca kullanılmış nihai temalarından biri. F.W. Murnau’nun Nosferatu’sundan (1922) günümüz Twilight serisine (2008-2012) kadar vampir teması bir bakıma sömürüldü ve yüzlerce farklı vampir yorumu ortaya çıktı. Bu yorumların büyük çoğunluğunun Bram Stoker tarafından 1897’de kaleme alınan Dracula romanına dayanıyor oluşu yönetmen ve senaristleri engellemedi ve aynı eserden çeşit çeşit tiplemeler, hikâyeler ve … Okumaya devam et BRAM STOKER’S DRACULA: Vampir Temasına Hollywood Dokunuşu
A Look to Murnau’s NOSFERATU, German Expressionism and Its After Effects
When it comes to Nosferatu and German Expressionism in general, and how it affected other genres, there are many things to talk about. There are lectures given on this topic specifically and it deserves the attention it gets from people, scholars, and movie lovers. Nosferatu, Eine Symphonie des Grauens (Nosferatu, A Symphony of Horror) is one of … Okumaya devam et A Look to Murnau’s NOSFERATU, German Expressionism and Its After Effects
THE HUNGER: Ölümsüzlük Hazin Şey, Yıldızların Altında
Scott kardeşlerin (Frank, Ridley, Tony) en küçüğü Tony Scott’ın (1944-2012) ilk uzun metrajı olan 1983 tarihli The Hunger (Açlık), ABD’li yazar Whitley Strieber’in 1981’de yayımlanan aynı adlı romanına dayanıyor. Artık bir mitoloji haline gelmiş olan vampir teması etrafında şekillenen romanlar günümüzde “yeni” olarak algılanmıyor elbette ancak İngiliz Edebiyatı’nda “herşeyi” başlatan eserlerden kısaca bahsetmekte yarar var, … Okumaya devam et THE HUNGER: Ölümsüzlük Hazin Şey, Yıldızların Altında
Infinite Statue: BELA LUGOSI as DRACULA
Küçük – orta ölçeklerde heykel (coldcast veya mixed media), figür, hatta action figure söz konusu olduğunda, en kaliteli ve en “gerçekçi” üretimler genellikle “hayal ürünü” yaratımlara, yaratıklara aittir. Bunun nedeni de, insan yüzünü taklit etmenin zorluğunda yatar. Örneğin bir canavarın, vahşi hayvanın, dinozorun figürü ya da heykeli çoğunlukla çok başarılı ve inandırıcıdır. Ancak ne zaman … Okumaya devam et Infinite Statue: BELA LUGOSI as DRACULA
Korkunun ve Korku Sinemasının Psikolojik ve Sinematografik Bağlamda Sistematik Dinamikleri
Korku yüzyıllar boyunca öteki sayılan ve duygusal tepkiler arasında en fazla kaçınılan, tinin tene aktarımının en üst boyutlarda gerçekleştiği, ötekileştirilen ve varlığı yadsınan, doğuştan gelen duygu dizilerinden birisidir. Beynin normal algı sıralamasının yolunu seçmek yerine kendi yolunu oluşturan korkunun böylesi bir varlıksızlaştırılma durumuna düşmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Direkt olarak talamustan amigdalaya taşınan bu his hipotalamusu … Okumaya devam et Korkunun ve Korku Sinemasının Psikolojik ve Sinematografik Bağlamda Sistematik Dinamikleri
Dial M for Movie – Temmuz 2020 Seçkisi
Temmuz ayının neredeyse sonuna geldiğimizin farkındayız, ancak bugünden itibaren her ay Dial M for Movie yazarları olarak sizlere 10 filmlik birer seçki hazırlamaya karar verdik. Film önermenin ne kadar problematik bir konu olduğunun bilincindeyiz. Büyük ihtimalle film önerisini en iyi, birbirini çok iyi tanıyan, uzun yıllardır birlikte olan kişiler birbirine yapabilir, dolayısıyla bu açıdan her … Okumaya devam et Dial M for Movie – Temmuz 2020 Seçkisi
STORY OF MY DEATH: Sonu Kestirilemeyen Mutlak Bir Ölüm
Sinemaya olan yaklaşımı hep sert, yıkıcı, soğuk ve düşündürücü olan Albert Serra’nın 2013 yapımı Story of My Death (Història de la Meva Mort) filmi, soyut felsefi duyum ile somut fikirleri, bedenler aracılığıyla bir araya getiren bir yapım. Yönetmenin 2008 yapımı Birdsong (El cant dels ocells) filmine tam anlamıyla zıt bir kompozisyon çizen, Türkçe’ye “Ölümümün Hikayesi” … Okumaya devam et STORY OF MY DEATH: Sonu Kestirilemeyen Mutlak Bir Ölüm
Universal Monsters Yeniden Çevrimleri ve Tröst Haline Getirilen Çocukluk Hayallerimiz
Universal Pictures’ın yaklaşık yedi yıldır ağzında gevelediği “Universal canavarlarını yeniden gündeme getireceğiz, bu evreni yeniden canlandıracağız” lakırdılarını açıkçası pek kimse ciddiye almıyordu. Ben de almıyordum zira ortaya çıkan “yeniden çevrimler” belli: Dracula Untold (2014), The Mummy (2017) ve The Invisible Man (2020). Özellikle Tom Cruise’lu, kanımca ne olduğunu oyuncuların bile açıklayamayacağı, sinema benzeri garabetten (Mumya) … Okumaya devam et Universal Monsters Yeniden Çevrimleri ve Tröst Haline Getirilen Çocukluk Hayallerimiz
VAMPYR: Carl Theodor DREYER’den Karanlık bir Başyapıt
Sinema tarihinde bazı filmler için haklı tanımlamalar yapılır, “ilk sesli film” (The Jazz Singer) veya “cadılığı konu edinen ilk film” (Häxan) gibi. Danimarkalı usta yönetmen Carl Theodor Dreyer’in Vampyr (1932) filmi hakkında ise, tüm sınıflandırma kriterlerini aşıyor dersek abartmış olmayız. Hitchcock’un “üst üste iki defa izlenmeyi hak eden tek film” olarak nitelediği, Buñuel’in ise “en … Okumaya devam et VAMPYR: Carl Theodor DREYER’den Karanlık bir Başyapıt